20 Temmuz 2020 Pazartesi

Capharnaüm KEFERNAHUM








II. Dünya Savaşı sonrası İtalya'da ortaya çıkan Yeni Gerçekçilik akımının ruhuyla beyaz perdeye yansıyan filmin çekimlerinin yapıldığı yerlerr Beyrut üzerinden geçtiğim sokaklar çarşılar Souk Al Ahad.İçimdeki yüreğimdeki Çocuk hakları savunucuları ile birlikte yeniden yürüyorum o yollardan filmin içinde . Buraya İliştirdiğim fotoğrafım Beyrut gezimden bir enstantene . çocuksu heyecanla yaptığım Dünya gezilerimden bir tanesi 


Capernaum, İncil'de geçen İsa ‘nın bir köyüdür. Daha sonra, kelime kaosu ifade etmek için kullanılmaya başlanmış. Covid 19 Normalleşme dönemi dans insanın ayağına dolanıyor .Baktım ayak parmağım mosmor olmuş . İnsanoğlu hayatın içinde her an bir çarpışma yaşamakta esasen ve aslında hiç bir şeyin tam olarak birbirine çarpmadığını anlatan bir filmi geçiriyorum aklımdan What the Bleeps do we know about it ... 

O gece bir film tavsiyesi almıştım ve insan haklarına dair hak arayışı mücadeleleri ve imkânları üzerine sürekli zihni ve çalışmaları yoğunlaşmış biri olarak anında algım seçimini yapıp ilk izlenmesi gerekenler arasına aldı bu filmi . 

O gece bu filmi hemen izlesem, ertesi gün ateşimi biraz yükselten ayak parmak kemiği ve turnak kökü sancısını günlerce sürecek acıyı bile haf,iletirdi belki bu filmde izleyeceğim acılarla kıyaslandığında . , Kendisini ayakta tutabilmek için dünyanın yükünü yüklenmiş, ayakişlerinde çalışmak zorunda kalmış çocukların çocukluğu ayaklar altına alınmış , Beyrut’un sokaklarında çalışmaktan ve mücadeleden ayaklarına kara su inmiş , Ayakların baş, başların ayak olduğu dünya düzeninde hayatın yükünü tüm kılcal damaralar kadar taşıyan filmin acıklı insani meseleleri yanında benim morarmış bir ayak parmak ucumun ne önemi olabilirki . 

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bazen dışlanma kaygısı ile kimi insanlar kimliklerini açıklayamıyor bezen de kimi insanların bir kimlik belgesi bile yok. Her ikisi de yok hükmünde bir dünya düzeninde tepişiyor insan . 



CANNES'DA BAŞLAYAN, OSCAR ADAYLIĞINA KADAR UZANAN BİR ÇOCUK HİKAYESİ 
Bazı filmler gözyaşlarını tutamaz. önlenebilir sebeplerden dolayı hayatını kaybeden, Ülkelerinden zorunlu göçe sürüklenen, özgürce yaşama ve gelişmeleri daha doğuştan itibaren ya da sonrasında engellenmiş tüm çocuklar ve insanların içimize akan gözyaşları gibi. Cannes'daki galasında, 15 dakika ayakta alkışlanmış bir film Jüri Ödülü'nü kazanmış ve anne babasına ona böyle kaotik bir dünyada kendisini dünyaya getirdikleri için dava açan bir çocuk ve çocuklara yönelik hak ihlalleri ve mağduriyetler ekseninde ve belgesel tadında bir film . Fiziksel ve moral sağlığını zinde tutma çabasına da yakından tanıklık ettiğimiz baş kahraman Zain’in ,avukatı olarak çok kısa bir görünümde yer alan filmin yönetmeni Nadine Labaki dışında hiç kimse profesyonel bir aktör değil. Çekim sırasında [U.N.H.C.R-Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği] yardım alınmış film için ve bu esnada görünen o ki Yönetmen bu filmin oyuncularına oldukları gibi olmalarını istemiş. insan hakları açısından bakıldığında insanın insan olmasından kaynaklanan doğuştan getirdiği, doğumla kazanılmış haklarının daha baştan sakatlandığının en büyük kanıtlarından biri olan bir film. Bir de doğum belgesi de yoksa , ne çok şey değişiyor insanın hayatında . Çocuk ve İnsan haklarına ilişkin ne kadar Uluslararası antlaşmalar, protokolu ve yaptırımların söz konusu olmadığı bildirge ve bunun yanısıra Evliliğe Rıza Gösterilmesi, Asgari Evlenme Yaşı ve Evliliğin Tescili, kısa adı CEDAM olan Committee on the Elimination of Discrimination against Women -Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, gibi bilimum sözleşme varsa bir film şeridi gibi geçiyor zihnimden yüreğim dağlanırken . Yetişkinlerin bile dayanamayacağı zorluklarla mücadele edip meşakketlere göğüs geren 12 yaşındaki bir çocuğun gücü nelere yeter diye düşünüyorum. Bir direniş pek çok değişime yetebiliyor ama bir kızkardeşi korumaya yetemiyor .Kızkardeşi korumaya yetemediği için direnişi daha da perçinleniyor. onurlu yaşama haklan daha doğarken ihlal edilmiş insanın hayatta kalma mücadelesinin içinde bir de adam gibi adam olma hissiyatı var ki sormayın gitsin. “kimlik belgesi” olmayan çocukların resmi olarak yok sayıldığı bir dünyada bir çocuğun var olma mücadelesi . 


Bu filmi izlediğimde “Büyümüş de küçülmüş” kavramının yepyeni bir rengini ve aslen kullandığımız anlamın ötesinde olduğunu gördüm. 


Çocuklara dair söylenen pek çok kelime deyimi anlamları bakımından yeniden yerini buldu belki de şunu diyesim geldi .Siz çocuk yapmayı ÇOCUK OYUNCAĞI mı zannediyorsunuz ? Siz her çocuğun ÇOCUK AKLI mı var sanırsınız . 



OKYANUS’TAN KAOS !


Yabancı dilde en iyi film kategorisinde Lübnan adına Oscar'a aday gösterilen “Kefernahum” (Capharnaüm), Nadine Labaki'nin yönettiği filmin orijinal isminin Fransızca'da manası kaos . Bu arada okyanus imgesinin yanısıra aynı kişiden Yunan Mitoloji çıkış noktasına denk gelen “kaos” unda gelmesi benim gibi zihni bağlantı odaklı biri olarak hayli entersan ve radarıma giren bir kelime . kaos aynı zamanda cehennem yerini de temsil etmekte. İncil’de geçen anlamını da düşününce . 


Esasen "Capernaum" kurgu olmakla birlikte Lübnan’ın yoksulluk ve toplumsal pek çok meselesinin yanısıra yılların sorunsalı nüfus belgesizliğinin ortaya konması açısından da hayli gerçekçi.Film her ne kadar Lübnan’da geçse de esasen evrensel bir hikaye zira sadece Lübnan'daki çocuklar hakkında değil anlatılanlar. En temel haklarını almaktan mahrum çocuklar konu edilmiş .Evrensellik dediğimde aklıma gelen 1924 senesinde Çocuk Hakları Cenevre Bildirgesi ile başlayan sürecin 1989 tarihli Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ile ete kemiğe bürünmesi acaba ne kadar günümüzde ekonomik sömürüye , çocuk ve insan ticaretinine, ırkçılığa, ayrımcılığa ve adaletsizliğe engel olabiliyor sorularını sormaktan kendimi alamıyorum. 


Filmde aleni tecavüz sahneleri gerçek anlamda bir taciz göze batırılmamış ama varlığını ufacık repliklerden hissedebiliyorsunuz . Yönetmen filmin içinde töre, gelenek vb fazla detaylara girerek izleyicinin konunun özünden uzaklaşmasına neden olmaktan sakınmış , evlenen kızın kayınvalide vb ilişkileri , zorla evlendirildiği Esad ‘la yaşadıkları gibi süreçlere girip dallanıp budaklandırmadan insani meselelere ve çocuk haklarına yoğunlaşmış. 


Ve film başlıyor ... 


Hiç süt dişi kalmamış 12-13 yaşlarında … 

ÇOCUK CEZA YARGILAMASI –DURUŞMA SAHNESİ - AİLEMİ DAVA ETMEK İSTİYORUM BENİ DÜNYAY GETİRDİKLERİ İÇİN 


Sefalet yoksulluk, çaresizlik ve öfke arasında öyle bir bağ vardır ki bir çocuğun gözlerinin içinde saklanır. Bu film çocuk işçilerin mültecilerin yoksulluğun çığlığı.Belirli bir sefalet içinde amansız ve , tam gaz bir yolculuk.

Savaşlar, ve çatışmalar, nasıl da sıradanlaştırılıp indirgeniyor zamanımızda bir de üzerine yoksulluk gelince hatta çocuk işçiliği ve bir de ilaveten mültecilik de binince çocukların hüzünlerine ve maruz brakıldıkları acının ve çığlıklarının büyüklüğünü anlatacak ölçü yok . Her biri bu dram tablosunun çizgilrini daha da derinleştiriyor daha da belirginleiyor gerçekler. Sinema açısından her daim sık işlenen tema olmakla birlikte daha ilk başından asla vazgeçmeyen bir insan ,körü körüne akla ve kalbe yakın olmayan şartlara uyum sağlamama ve itaat etmemenin, toplumun beklediği ve bellettiği itaatkar çocuk olmayı reddeden, kurban olmayı seçmeyen bir çocuk . Yani filmdeki timsali küçük insan kokusunu ve “Kefernahum”un (Capharnaüm) hikâyesindeki özgünlüğün rengini aldım filmden. Tabi bunu birraz da izlemeye başlamadan bana tavsiyeyi veren dostumdan aldığım spoillerden de bildiğimden hissiyatım pekişti. Yüreğimin dağlanacağını hissediyordum. Daha film başlar başlamaz Majid Majidi 'nin  hem ulusal hem de uluslararası alanda pek çok ödül kazanmış bir İran filminde Afgan mülteci çocuğuna yaklaşıpp Baran filmine ve pek çok benzerine yaklaşacağımı seziyordum . Filmin sonunda bu filmi benzerlerinden farklı kılan bir özgünlüğü olduğunu da farketmek güzeldi.
Hatırlatmak açısından Baran filmi, bir inşaat işçisi hakkında romantik bir masal. Adı Lateef (Hossein Abedini) ve Afganistan sınırından uzak olmayan bir şantiyede çalışıyor.  rampaya  50 kiloluk çimento torbasını taşımak da dahil olmak üzere çocuk işçiliğine yoksulluğa mülteciliğe bakış . İinşaat şantiyesinde Afganistan'dan düşük ücretli mülteciler tarafından yapılmakta olan işler , iş emniyetsizliği ,iş kazaları , engellilik , toplumsal dışlanma  haksızlıklar ne kadar çok konu ... ne kadar çok dünya meselesi . Lateef çay  işçilere sıcak çaylar  getirir .İran'da Baran'ı anlatmayacağım . izlenmesini öneriyorum.

Beyrut'a dönüyorum . 

İçler acısı bir tema üzerinden bir hayat öyküsü üzerinden kendi içime yolculuk çoktan başlamıştı Beyrut sokaklarında ve bir duruşma salonunda . Film bittiğinde ise Lübnan'ın banliyölerinden mahkeme salonlarına , hapishanelerinden sokaklarına önüme dünyanın koskoca sorunlarının listesi teker teker açılmıştı. Sivil toplum ve insani yardım alanında daha çok düşünmemizi ve faaliyet göstermemizi anlamlı kılacak insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, çocuk işçiliği, çocuk istismarı, insan ticareti, sınırların anlamsızlığı, mülteci-sığınmacı- göçmen sorunu, cehalet ,suça sürüklenme,uyuşturucu, doğum belgesi, gebelik kontrolü , çocuk yetiştirme , ebeveyn rolleri, erken yaşta evlilik, zorla erken yaşta evlilik


anne babasının onu korumaması ve para kazanmak için yapıp ettikleri sadece bunlar yeterdi anne ve babasını dava etmesine . 


11 yaşındaki sevgili kız kardeşi Sahar ı (Cedra Izam), ev sahibinin ciğeri beş para etmez tabiriyle nitelendirebilecek bir karaktere sahip oğluyla evlendirmek üzere satan ebeveynine haklı bir isyan gösteren Sadece 12 yaşında olmasına rağmen, bir yetişkin ayarında gerektiğinde saldırgan gerektiğinde şefkatli merhametli , mücadeleci aynı zamanda örtülü bir sinizme sahip olması hayli çarpıcıdır Zein’in. Aralıksız olarak “dickheads” e “lanet olsun” diyen Zain 12 yaşındaki Beyrut'ta yaşayan yoksul bir ailenin çocuğu. En belirgin özelliği dirayetli duruşu, kurban olmak istemeyen, pes etmeyi sevmeyen, inatçı ve dirençli. bir çocuk olması. 


ELLERİ ARKADAN KELEPÇELİ BİR ÇOCUK - AİLEMİ DAVA ETMEK İSTİYORUM BENİ dünyaya getirdikleri için


Filmin ilk bölümünde, Zain mahkeme sahnesinde kendisini dünyaya getirdikleri için ailesinden şikayetçi ve aynı zamanda davacı olduğunu söylemekte .


Adam yaralama suçundan 5 yıl ceza almış bir çocuk için anne baba müebbet hapis der tabi bu filmin tercümesinden kaynaklanan bir sorun da olabilir anne baba cehaletinden ama öncelikle ceza müebbet değildir. 


Kelepçeli elleryle yüzünü kaşımak kadar gerçekçi ne olabilir ki . Tıpkı filmin ilerleyen sekanslarında sokaklarda meyvesuyu satarken hapşırması kadar sahici bir sekans … Duruşma başlar .”Kelepçeyi çözün , kürsüye yaklaş” der hakim. Bu sözlerin 12 yaşında bir çocuk tarafından işitilmesi bile hayli acıklı bir durum . Davacı tutukludur hakim kelepçeler cıkartılmıştır ellerini göster bakim der. Sanıklar anne ve babadır. 


Oğlumuz müebbet hapis yatıyordu niye bizi buraya çağırdı bilmiyoruz diyen ebeveynler .Zein kendisine yaşı sorulduğunda hakime “ Bilmiyprum onlara sorun” der. Avukatı şöyşe der “ne yazık ki Zein’in doğumu bildirilmemiş nufus dairesine kaydedilmemiş” . Annesi babası tam yaşını bilmiyor olay esnasında Zein’in yaşını gösteren doktor raporu var ilk sekansta doktorun diş muayenesinin boşa almadığını gösteren bir açılış anımsanır. 



15 Haziran’da tutuklandığından beri yaşadığı yerde yani Roumieh Islahevinde kalma seebini sorar hakim cevap bıçak kadar keskindir “ Çünkü bir pisliği bıçakladım” Bir köpeği der . Cezaevinden TV’u aramış olduğunu öğreniyoruz. Film bitince son pasaport fotoğrafı sekans öncesi sahne ile birleşir bu bölüm. 



TRAMADOL 

Tramadol merkezi sinir sisteminde ve gastrointestinal sistemde bulunan bazı reseptörlerle etkileşime girerek etki eden serotonin salınımını arttırmada başarılı , ekseriya , bir hastanın ameliyat sonrası maruz kalacağı ağrının hafifletilmesinde etkili ağrı kesicilerden biri Bağımlılık yapıp afyon etkisi göstermesi ise bu filme d air bilinmesi gereken yanı. Zira Hapishanede kafayı bulmanın bir yolunu bulmuş insanlar. 



Filmin sonraki bölümünde Zain tutuklanmadan aylar öncesindedir.Bir flashback sekansı . 



Zein 2 kutu Tramadol ister eczacıdan .Annesi için oldugunu söyler ilacın ve “mide ameliyatı geçirdi” diye ekler eczacının neden sorusuna . Bir başka gün başka bir eczacıya babası için olduğunu ve babasının gelememe sebebinin felçli olduğunu söyler benzer bir ı sahte ilaç recetesini uzattığında. Ilaçlar toz haline getirilmektedir 

Tramadol reçetelerini oluştuulması daha sonra toz haline getirilerek, giysilerin yıkandığı sıcak suda çözünerek hapse sokulabilecek bir aldatmaca oyunudur ve bunlar mahkumlara masum görünen armağanlarmış gibi hapse sokulmaktadır. .Yaptığımız çamaşır suyu masrafları çıkarıyor konuşması geçmektedir filmde . Daha sonra ilaca doymuş giysiler kaynatılır ve dökülür 


İKAMETGAH diyorum ZİRA NE EV NE DE YUVA DEMEK MÜMKÜN DEĞİL 

Esadın babası pisliğin tekidir bir çöplük gibi yerde bedava yaşadıkları çocukların her an elektrik çarpması mümkün bir mekanda Sefalet içinde yaşayan çocukların insanların görüntüleri yürek burkucudur . Filmde geçen şekliyle tabir edilecek olursa domuz ahırından hallice ev denemeyecek bir yerde yaşam kareleri . bu sekansta plana eklennen Esad’ın dükkanından meyan kökü ve erişteleri getirmeden çoktan çöpe atmıştır, Zira Zein bu iyilik yapıyormuş görüntüsünün ardındaki ard niyeti çoktan çözmüştür. Zein yaşadıkları yerde uykuya dalar kardeşleri ile yanyana yatmaktadır . . çocuk öksürük sesleri duyulmaktadır . .Uyandığında esee miktarda neredeyse toplu igne başından biraz büyük  bir kan lekesi görür  kızkardeşinin yatağında . Yatağında dediysem izlemeyenler karyola falan hayal etmesinler aynı yatakta yatıyor ek cok kardeş . 


BEYRUT SOKAKLARI, ERGENLİK ÇAĞI ADET GÖRME VE ADETLER
Az gelişmiş toplumlarda ergenlik demek kızların evlendirilme yaşlarının gelmesi demek ne yazık ki bu dünyada 

Filmin bu sekansında , Zein meyve suyu satmaktadır sokakta sırtında SPSS yazılı beyaz çizgileri olan mavi bir eşorfman giymektedir. Zein ,kızkardeşine kucağında bir bebek taşıyor haliyle banliyöde iken meyve suyu satışı sonrası şortunda neden kan var diye sorar .O planın arkasından bir zincir kilitli kapıdan içeri .girerler .sonra kızkardeşinin regl kanını akıtmak icin külotunu yıkamaktadır ve o sırada klozetin kapağının üzerinde oturan ve kendiisne meyan kökü ve erişte verdği için iyi biri olduğuna inanan kızkardeşi Sahar’a Esad’ın nasıl bir pislik olduğunu anlatmaya başlar .Arkadaşı Nadya’nın regl olunca odaya kapatılmasından sonra da domuzun birine veridiğinden başlayarak .kızkardeşine “annem seni sokağa atacak Seni Esad’a verecek senden kurtulacak .sonra Esad seni farelerin yanına atacak ,kapıyı kilitleyip pencereleri örtecek ve seni dışarı bırakmayacak uç günde bir bayat erişte verecek. Kulağını görmedn mi kocaman bir lağım faresi ısırmış” diyerek anlatımlarını pekiştirmektedir. Kızkardeşinin henüz kurumamış külotunu yıkadıktan sonra elinde silkelereyerek suyunu aldıktan sonra kızkardeşine giy dediğinde içimde duyf-duğum acıya eşlik eden “peki ya mantar kaparsa nemli “ diyen iç sesimi hissediyorum filmi izlerken. Tshirt ünü çıkarıp verir kızkardeşine bacak arana koy diye bir ped niyetine . 



Çalıştığı yerden birkaç paket ped çalıp Sahar’a götürür.İnsan bu noktada hırstan ve cibiliyetsizlikten değil ihtiyaçtan ve iyi niyetten aşırmak kavramının anlamına kayıyor.. 

Bir bina çatısında Zein tenekelerle riitim tutmakta ve kızkardeşi Sahar omuzuna dayanmış vaziyette kuşlara baksana ne kadar güzel der sonra meyve suyu satmaya geri dönüşe geçtiklerinde Zein tembih eder dikkat et pedlerini ortada bırakma diye .hatta pedleri nereye saklayacağını da göstereceğini de söyler kızkardeşine sakın çöpe atma diye de sıkı sıkı tembihlerken.O sırada yürüken bir su birikintisinden kaçmaya çalışarak yürümleri ironik ve bir o kadar sahicidir yaşadıkları yeri aklımıza getirince. Kızkardeşinin saçlarının rengi hafif oksijenle açılmış görüntüsü vermektedir . Meyve suyu satarken bir yandan insanlara almaları için ısrar yalvarmaları da iç burkan bir haldir. Oysa modern insan bu onur kırıcı halleri tok açın halinden anlamaz tavrıyla nasıl da hor görmektedir. .Hava kararmaya başlayınca kızkardeşine sarkıntılık yapanları kovalar defol sapık diye ve küçük yumruklarını göstererek Zein. Ve hadi gidiyruz der Sahar’a 

EĞİTİM MESELESİ ,ÇOCUK İŞÇİLİĞİ ARTIK YEMEKLER 

Yaşadıkları yere döndüklerinde bir yer sofrası ve baba okul nereden çıktı onun yanında çalışmaya devam edeceksin Esad’ın yanında der. Zein’in annesi “ baksana çocuğu neden okula yazdırmıyorsun okuma yazma ogrensin ileride bir meslek sahibi olsun çalışır bir yerde. sonu ağabeyi gibi mi olsun hem okula giden çocuuklara gıda yiyecek yardımı filan da yapıyorlar o da işimize yarar” deyince anne, Baba yerel bir dükkan sahibi olan “Esad’a ne diyeceğiz” peki deyince Zein “ben onunla (Esad) konuşurum sabah okula gider sonra da orada çalışırım der anne iknaya çalışırken , otellerden düğünlerden artan yemekleri de alırlar sözü yine yürek burkmakta. Baba yemek sofrasında bir yandan sigarasını içmektedir. Anne Esad’dan medet umacağımıza derken ... bir yandan kısmi bir farkındalık ve cehaletine uygun bir hesap peşindedir. Ve burada çaresizliğini de hissederiz bu annenin .Baba olur der endişelidir ya Esad bizi kovarsa diye annenin ağzından”Zein biraz fazla mesai yapar” lafı da çıkmıştır. Ölümü görüp sıtmaya razı görünmek gibi bir şeydir bu yaşamlar ve Zein’in durumu . 

Annesi toplumun sosyal ve mali destek mekanizmalarından medet uman bir çocuk olan Zein küçük cüssesine ağır gelen işleri yapar tüpleri taşır sebzeleri teslim ederkn bir çocuk tacizcisi adamı kendisine yeltenirken "çek elini adi herif" diye fırçalar .


KIZ ISTEME TAKAS MERASIMI VE EVDEN BİR GIRTLAK EKSILTME 
Yaşadıkları yere döndüğünde Esad’ın orada oldugunu öğrenir dolaşan bir tavuğu da onun getirdiğiylebirlikte .Merdivenlerden çıkar.Annesine hesap sorar bir tavırla Esad’ın burada ne işi var dediğinde annesi babanla kirayI konuşuyorlar sakın olay çıkarayım deme cevabını alır.Eminim bu tavukları Seherle takas ediyordur , onu buradan istemiyorum söyle yoksa ben söylerim deyince annesi kardeşlerinin üzerine yemin ederim öyle bir şey yok cevabını verir. Kızkardeşinin neden makyaj yaptığını soruna da anne beni taklid ediyordu oyun der.Ruju silmesini ister kızkardeşinin dudaklarında içeride ticari bir kız isteme merasimi gerçekleşirken ebeveynler arasında 

Bu nokta psikolojik tahlile ihtiyaç duyan bir sahnedir .Eğer gelire dayalı bir ekonomik eşitsizliğe maruz kalmış bir anne doğru bir şey yapılıyor olduğuna inansaydı kızkardeşini evlendireceğiz diye açıkça söyler ve düşünce ve kararının arkasında dururdu fakat kirayı konuşuyorlar deyip çocuklarının üzerine yemin etme girişimi bir annenin içten içe aslında yanlış bir yolda olduğunu bildiğini ve mukaddrat böyle savunması arkasında cehaletiyle birlikte karanlık tarafta durmayı seçtiğini göstermekte ve bu çok acıklı bir tablodur. Bir kere daha altı çizilmesi gereken konu ise onu yarrgılamak ve eleştirmek kendisinin içine bulunduğu şartlar düşünüldüğünde kolay değildir. 



ZAİN HACE, SAHAR İLE KAÇMAYI VE YENİ BİR HAYAT BULMAYI PLANLIYOR. 
Bir sonraki sekans kızkardeşinin mavi çöp poşetlerine topladığı pedleri alıp yola çıkma hazırlıkları içindedir. .Kızkardeşim kucağıma oturursa bilet ne kadar pazarlığı yapar fakat ne var ki evde onu kötü süpriz beklemektedir kızkardeşi Esad a gönderilmeye hazırlanmakta kız ise ayak diremektedir ve Zein’in bu durumu önlemesi engellenmiştir biraz dayak yedikten sonra emniyetsiz bir şekilde babasının sırtına alınmış vaziyette oradan da emniyetsiz şekilde mortora bindirlereken Esad’a, bir eşya gibi satıldığı adama doğru yola çıkmıştır babasının arkasında bu çaresiz kız çocuğu ağlayarak . Babasını motorun arkasında yumruklaması Zein’in de motorun arkasından koşması nafiledir. Zein öfkeden kapıları yumruklayıp tekmelemekte annesi mani olmaya çalışmaktadır.

MAHKEME SALONU İLK DURUŞMA SEKANSI YENİDEN 


Tekrar Duruşma Sekansına dönülür .Sadece onu sefaletten kurtarmak için yaptık der baba savunmasında.Bizimle sefalet içinde yaşıyordu hiç bir şey yiyip içemezdi. Yıkanamazdı ben de düşündüm evlendirelim en azından yatakta uyur.Düzgün bir yatakta yorganıyla ve yemek yer diyerek olayı masumane gösterme çabasındaydı. Nerden bilebilirdim asla böyle olsun istemedim.Oğlum birini bıçakladı diye gurur duyduğumu mu sanıyorsunuz Belki de benim hatam değildir hakim bey seçme şansım olsaydı belki de hepinizden daha iyi biri olurdum. İnsanlar tükürüyor suratıma .insan içine çıkacak yüzüm kalmadı 


Zein’in babası beni bilmediklerimden yargılayıp suçlamamalısıız zira . benim bildiklerim bu kadar. Çocuk olmadan yuva kurulmaz çocuk ailenin belkemiği dediler ama yuvamı yıktılar. Evlendiğim güne lanet olsun der.


Az önce yukarıda yaptığım eleştirirnin niyet kısmına dair hadsiz olmadığımı düşünmekle birlikte çareszliğin insanlara neler yaptırdığına bu denli tanık olmak da iç yaralayıcı. 


NİNEYE Mİ LUNAPARKA MI ? -OTOBÜS –ÖRÜMCEK ADAM 

Yeniden bir flashback ile Zein otobüstedir ve gelir yanına Örümcek adam kostümüne benzer bir kıyafetle bir adam oturur .Ben o değilim evlat ben sadece benziyorum der .Örümcek olması lazım hamam böceği değil der Zein .Adam da ben hamam böceği- Cockroach Man" adamım der gözlüklü yaşlı sigara içer haliyle pembe aksesuralrıyla .Örümcek adam ile akraba mısın sen dediğinde o benim küçük kuzenim der adam ve ismini sordugunda Zein’i Hüseyin anlar ve Zein’in ninesine gittiğini öğrenir sorduğu suale cevaben. Hayırlı bir torunu varmış kimse benimle ilgilenmiyor der.sigarayı söndürmesi istenir .”kaptan dur ben burada inmek istiyorum” der Hamam böceği adam. 

Zein lunaparkın önünden geçmekte olduklarını farkeder süt mısır satılmaktadır ve otobüs henüz hareket etmişken o da kaptan dur ben de ineceğim der ve iner.


LUNAPARK ,BEYRUT SOKAKLARI ve SİYAHİ GÖÇMEN RAHİL 
Atlı karıncaların önünden geçerekten Hamam Böceği adam diye bağırarak onu aramaya koyulur .Lunaparkta vakit geçirir karnını atıştırmalıklarıyla doyurur Balerina’nın eteklerinde uyur sonra üzerinden helikopterler geçmektedir ardından balerinanın arkasından gömleğini yırtarak ön kısmına geçip memelerini açar ve öylece bırakır . Sanki bir anne ve kızkardeş kadın sembolüne atıf gibi doğurganlığa .. Bir kızgınlık ve ironi içiçe geçmiştir. 



Evlilik dışı olduğu için ve sınırdışı edilmemek işinden kovulmamamk için bebeğini gizlice bir alışveriş arabasında çalışmaya getiren Yakalanırsa, muhtemelen gözaltına alınacak veya Etiyopya'ya geri gönderilecek. göçmen bir kadınla tanışır Zein. .Bu kadın Etiyopyalı temizleyici Rahil’dir (Yordanos Shiferaw ) nam-ı diğer Tiges ve arkadaş oluyorlar. 


Siyahi kadın Tiges cam silmektedir .Patronu sorar Zein Rahill’e . Rahil yemek verir .Tanışırlar Zein iş aramaktadır ve” ne iş olsa yaparım” der . 

Bir sonraki planda meyve suyunu 250 ye almak istemektedir ama fiyatı 1000 liradır.Lunaparka döndüünde balerina çalışmaktadır ve memeleri açıktır .


Tiges bebeğini tuvallette saklamakta ve orada emzirmektedir. işverenleri bir çocuğu olduğunu bilseydi anında kovulurdu

HAYATTA KALMA MÜCADELESİ RAHIL VE ZEIN’İN KADERLERINI BİRLEŞTİRİR


Sonrasında karnı açtır ve Etiyopyalı göçmen Tiges (Rahil ) alışveriş arabasında bebeğiyle eve giderken yolda yiyecek bir şey olup olmadığını sorar Tiges onu alır evine götürür ve bebeği Jonas' ile birlikte yıkar.Eve yerleşmiştir Zein gündüz bebeğe bakmakta süt içirip yiyeceklerini vermekte altını temizlemekte ve tencere tenekeyle ritm perküsyon denemeleri ile bebeği eğlendirmekte hatta ninni söyleyerek uyutmaktadır. 


Örümcek Adam kılıklı Hamam Böceği adam trafiği idare etmektedir eli ve kolu ile ve Rahil ile eve restorandan yürütülmüş bir pasta artığı gitmektedir üzerine mum konaraktan .Eve geldiğinde su yatağı içinde Zein ve oğlu Yonas’ı uyur bulur ve doğumgünü kutlanır , yaşını ve kardeşlerini ve onları özleyip özlemediğini sorar Tiges Zein’e . Çok kardeşi olduğunu ve en çok kızkardeşini özlediğini anlatır .Nerde sorusuna evli , kocasıyla beraber der ve düğün yaptık sokakta insanlar çiçek attı diye anlatır .

Çok cocukluluk denince zihnimde bu ailenin soyağacı dallanıp budaklandı ve olasıya acılar da beraberinde . 


Bu arada hayatın olağan akışında Rahil’in sorunları vardır . Pasaport süresi oturma izni ve 1500 usd para gereklidir 


Rahil'in sahte belgelerinin süresi sona eriyor ve sahte Aspro'ya yeni belgeler için ödeme yapmak için yeterli para çıkışmamamktadır. Zein paraları sayarken görmüştür Rahil’i bir kereesinde 


DURUŞMA SEKANSINA DÖNÜLÜR 


Hakim Rahile neden cezaevinde olduğunu ve neden kelepçelendiğini sorar ve Rahil belgelerim eksik şeklinde yanıt verir .Ve hikayesini anlatır sorular üzerine 6 yıl evvel bir hanımın yanında kaldığı o sırada aşık olduğu hamile kaldığı işten ayrıldığı polisin evladından ayırmasından ve sınır dışı etmesinden korktuğunu bir solukta anlatır Ve bu nedenle Yonas’ı Zeine bıraktın diye tamamlar cümlesini hakim ve sorar sen eve geldiğinde ona bakan çocuğun zarar vemesinden korkmadın mı sorusuna Rahil ilk iki gün tedirginlik duyduğunu fakat sonrasında ona güvendiğini anlatr .Sahte belge aldığı adamın hkayesi dökülür ortaya 


SAHTE BELGELER – ASPRO 


Tekrar geçmişe dönülür kaldığı yerden 


Rahil'in sahte belgelerinin süresi sona eriyor ve sahte Aspro'ya yeni belgeler için ödeme yapmak için yeterli para çıkışmamamktadır. Zein durumu bilmektedir .


Aspro ile Rahil belgeler üzerine konuşmakta ve pazarlık yapmaktadırlar 900 USD a yapılan belgeler mevzuu açılır 1500 usd para gereklidir.Yonas ı ver parayı tamamlamasan da olur der bir başka aileye vermeye ikna etmeye çalışmaktadır anlaşılan odur ki sahte evrakla yertinmeyip insan kaçakçılığına da bulaşmıştır bu kişi .Diyalog sırasında senin oğlun ölü doğdu yok ketçapın bile ismi tarihi var üzerinde der eksiğin ne kadar dder 500 USD deyince Rahil sahteci 500 USDa çocuk satın alınır der ve 200 Usd daha indirim yapar bir film anlatımı içinde para ve meblağlar yazmak içime soğukluk verse de çocuğun satıldığı bir dünyada bu da gerçekçi 


EMEK SÖMÜRÜSÜ 
Gerek yüksek seviyede üstün nitelikler gerektiren işlerde, gerekse İstikrarsız ve vasıfsız işlerde emek sömürüsünün yoğun yaşandığı bir dünya düzeninden pasajlar vardır filmin bu sekansında da 

Rahil’in evinden Zein’in çizgi filmlere seslendirme yapışından tencerelerden ritim tutmasından ve birlikte vakit geçirmelerinden kareler gözükür ve bir sonraki sekansta Rahil’in çalıştığı işinden de maaşını alamadığını görmekteyiz . Göçmenlerin yasadışı durumda olanların çoğunun sorunu da bu değil mi .Bu arada çalıştığı yerde Arapça Lübnan Müzikleri 

Rahil çaressizlikten kendisine patronun kimliğini veren bir çocuk sayesinde biri hamam böceği adam olmak üzere bir mizansen hazırlayıp kendisini yeni bir kefile devrettirme dalaverisini çevirmeye kalksa da Hamam Böceği’nin telefon numarasını birbirini takip eden numaralara vermesi gafı sayesinde plan başarısız olur 

Parayı toparlamak icin saçlarını kestirrir Rahil bu arada sonraki sekansta kazandığı paradan bir kısım Etiopya’ya ailesine de destek olduğu fakat o anda içimde bulunduğu durumdan dolayı memleketine para gönderemediğini de anlarız. Kendi kıt kanaat yaşadığı yetmiyormuş gibi ailesine de yetişmektedir bu güzel ruhlu kadın . 

ZEIN , YONASIN ANNESI RAHIL’I ARAMAYA ÇIKAR

Birbiri ile etkileşim içinde biri 12 yaşında bir çocuk ve 18 aylık bebek artık yalnızdır. 
Ve Zain bir gün seslenir ve Rahil evde yoktur .Yonas’ı kucağına alır ve yollara düşer.Çalıştığı yere gider, çalışanlardan biri onu dünden beri gönermediğini hasta olduğunu söyler .Zein bana pazara gidiyorum dedi ama dönnmedi deyince , çalışan belki Aspro’ya gitmiştir deyince Souk Al Ahad’a Aspro’nun dükkanının lduğu yere gelir .Aspro bebeği ister iki falafel söyleyin ufaklığa diyerek daha önce de kafasına koyduğu gibi Yonas’ı alıp sonra da satmak niyetindedir.Yemekleri dükkanın orada yemeği kabul etmez bir torba içinde yemek içecek ve Kucağına bebegi alıp Aspro’ya onu evde beklediğimizi söyle der Zein ve uzaklaşır dükkandan.Az ötede yemeklerini açıp yerlen bir kız çocuğu içeceğini açar Zein’in yardım istemesi üzerine sohbet ederler. Kız adını sordugunda kendini İbrahim bebeği de Esad olarak tanıtır .Kızın ismi Maysoun bebeği çaldın mı sorusuna kardeşim yanıtını alınca da sana hiç benzemiyor der.Zein de “hepimiz onun gibi siyah doğduk ama sonra zamanla beyazladık” der.Geceyi sokakta geçirdiği sırada Rahil yakalanmıştır .

Rahil ağlamaktadır.Yakalanan kaçak göçmenlerin elleri kelepçelenmektedir. Rahil’in süttlerini sağdığı bir sekans gösterilir . Yonas’ın beni affet oğlum dediği 
Zein Yonas ile birlikte eve döner bebek ağlamaktadır. Oyun oynayıp uyudukları su yatagı havuzun içindeki miki fare ironiktir ve başlı başına bir anlatım düşünme konusudur . Zein bebek maması almak üzere sokağa çıkar zira bebek açlıktan ağlamaktadır. 250 liralık bir bebek maması alır ve eve gelir .Sütlü mamayı azıcık içtikten sonra Yonas ağlamaya devam eder zira annesini ve annesinin sütünü üstemektedir .Ağlamaktan baygın düşer uyur kalır .Buz ve mamayı birlikte yemek alışılmadık bir görüntüdür. Evde su bitmiştir Yonas’a dönüp senin annen benimkinden de betermiş hiç arayıp sormuyor şimdi ne yapacağız der


SURIYE GÖÇMENI MAYSOUN ZEIN’IN ZIHNINDE İSVEÇ PENCERESI AÇAR


Dış plan tekerlekli bir kazan tencere araba içinde bir bebek Beyrut sokakları filmin e hafızlarda kalacak sahnelerinden birirdir . Rahil'in evinden attığı eski, hırpalanmış tencere ve tavaları satarken yolda yine daha önce karşılaştığı kız çocukla karşılaşır kız İbrahim diye bağırmaktadır Zein’e .Bu tenekleri mi satııyorsun dediğinde senin sırtındaki aptal çelenkten iyidir diye lafı yapıştırıverir.Kızın mezarlığa gidecek çiçekleri satıp satamayacağı üzerine şiş kebap dürümüne iddiaya girerler .Bu arada Zein kızın yemek yardımını bakımevinden aldığını öğrenir ve ben de gelebilir miyim diye sorar.Kız da ona olmaz Sen Lübnanlısın ben suriyeliyim der. Kendilerine sataşan bir adama kafa tutar Zein. Sonrası Kız ve Zein arasında geçen diyalogda kız çocuğu Ülken senin olsun ben İsveç’e gidiyorum orada Suriye’lilerin mahallesi varmış ve kimse nereli olduğunu sormuyormuş .Oraya gidince kendi odam olacak , kapıyı çalmadan hiç kimse içeri giremeyecek .Kimse bana karışamayacak , oradaki çocuklar eceli ile ölüyormuş . der.Zein ben de gelebilir miim deyince olur ama para bulman gerekiyor 300 Amerikan doları kadar der.Bu işi Aspro ayarlıyor der ve bunu söylerken ismini harflerin yerini değişt,rerek yanlış söylemektedir bir kaç kez düzeltir Zein. 

Sonrası başvuru esnasında kendini Halepli olarak tanıtması ve yanındaki kardeşim diye tanıttığı yonas’ın neden siyah olduğu sorulunca annem çok kahve içmiş çok kahve içince siyah oluyor diye açıklama yapmaktadır 


Suriyeli olduğunu kimliğinin nehire düştüğünü, Suriyede komşularının onları ihbar ettiğini diye başlayıp evimize bomba düştü Rambo gibi süründük şeklinde devam ettirdiği abartılı hikayelerini anında kafadan atmaya başlamıştı .Ne istiyorsun diye sorduklarında ne verebilirisniz en önemlisi süt ve bebek bezi der Sonra da varsa erişte patates cipsi gibi şeyer der bu kısmı da esasen ironiktir . 

Yardımları aldıktan sonra eşyalar ağır olduğu icin Yonas bebeği yürütmekte aldığı erzak ve yiyecekleri de tencerelere koyup dönmekte bebek yürümekte zorlanmaktadır. tencerenin tekerleğinin altında daha önce kavgasını yaptığı kaykayda bulunmaktadır. Filmin afişlerinden de biridir bu sahne . Sokakta yol kenarına yakın bir yerde bir miktar karnınını doyurur Yonas’ın .Tabi araba egzosunu da almaktadırlar ciğerlerine 

Bir sonraki sekansta Aspro su deposunu kaykay üzerinde çekmekte olan Zein’e Rahil ‘den haber yok mu dediğinde Zein ayaküstü kıvrak bir şekilde gecen gün döndü yalanını uydurur.Aspro su deposunu kaça verirsin der Zein’e 20 bin dediğinde 30 bin verir su deposuna .Yonas ne kadar zayıf yemek yemiyor mu dedikten sonra ikiniz de leş gibi kokuyorsunuz der.Aspro ince ince çıkarcı planını uygulamaktadır .Rahil ile konuştum iyi bir aile Yonas ‘ı almak istiyor der. Ona bakarlar beslerler sen de cebine 500 amerika n doları koyarsın der. İsvec’e gitmek ister bir Ara Turkiye ye gitmeyi bile konu eder. Rahil’i cocuk icin ikna et aya bile gonderirim vaatleri ile gelir sahtekar Aspro’dan 

JAKUZİDE YIKANMIYOR BU ÇOCUKLAR !
Araba yıkama yerlerinde iki çocuğun yıkanması bir filmde izlenecek nadir bir sekans olsa gerek .


Ayağından bağlı bir bebeğe Beyrut sokaklarında bu bebek niye Bğlı niye ağlamakta diye kimse bakmamaktadır. İçler acısı duruma Zein bir yandan ağlamaktadır peşinden gelmesin diye bir yandan kendisine ayakbağı olan fakat severek baktığı bebeğ ayağından sabitlemiştir oysa Yonas’ı işini yaparken 






Aspro, Zain ona Yonas verirse yapmayı kabul eder. Zain isteksizce kabul eder sonunda ve Aspro ona mülteci olmak için bir tür kimliğe ihtiyaç duyacağını ve belgesi gelirse Beyrut limanından çıkartabileceğini söyler. Aspro Zein’i berbere sonra da eve gönderir. 500 USD yerine 400 Dolar sayınca Zein in eline 500 demistin sözüne karsılık Aspro bedava mı yiyip iceceksin masrafın der .Oper Zein’i Zein de Yonas’ı oper aglayarak vedalassır 1 bucuk yasındaki bebekten 


Elinde emzik Vrdır berbere giderken saçları kesilirken aglamaktadır Zein.Filmde ikinci bir saç kesilmesi sekansıdır. 
Zain ailesine geri döner ve ona kimliğini vermelerini ister,

BELGELER 

Eve geldiğinde aile Zein’in geldiğine sevine belirtisi göstermez ebeveynleri. Anne ve babası onu bağırlarına basmayıp hesap sorarlar .Belgelerini istediğinde babası belgeler burada diye başlar cıkarmaya , bu sınır dısı ihtar belgesi , bu ciğerimi yakan hastane faturası die Biz hiçiz parazitiz bizim devletn gözünde yokuz .Ya belgesiz yasamaya devam edersin Baba Zein’e sana da seni bu dünyaya getiren anneye de lanet olsun der Hastaneye kim gitti diye öğrenmek ister Zein ve kızkardeşinin öldüğünü öğrenince de gider bıçaklar kocasını 

MAHKEME SALONU yeniden DURUŞMA 
Hastane niye kabul etmedi belgleri yoktu ondan öldü !Bir zamanlar Türkiye ‘de bir hikaye vardı Aziz Nesin’in tiyatro ve beyaz perdeye taşınmıştı Yaşar ne Yaşar ne yaşamaz diye onu anımsadım 


HAPİSHANE SİVİL TOPLUM KURULUŞU VE RAHİP






O sırada şarkılarda Katina sözü geçer ve filmde 1inci saat 40 ın cı dakikadır. Katina şarkısını hatorlarım . Namaz kılınır Bu arada hapishanede (islahevinde ) 13 sayısı hayli manidardır .Rahibi düşününce İsa Havariler 13 rakamını düşündürü bana . Ve bir gece önce Amerika daki dostum Walter ‘a 13 üncü kat filmini onerdiğimde bana neden 13 olmaz sorusuna bu ekseriya herkesin bildiği İsa’nın son yemek hikayesini anlattığımı .Malum film Iisa Peygamber’in köyü ve İncil bağlantısı bir de İsa'nın çarmıha gerilmesiin hemen evvelindeki son yemeğinde toplam 13 kişi . 


Seyfi Dursunoğlu’nun Filmin izlendiği gün Huysuz Virjin hayata gözlerini kapattığı günün sabahı izlenen film ve Huysuz Virjin’in “Katina” şarkısındaki zamansallık hayli düşündürür beni sonrasında ve film için filmi sabah bitirnce yazdığım kısma eklemlenir bu bölüm .Döngüsel zaman .Tesadüfler . 

Hapishanede parmaklıklardan Rahil Zein dye seslenir ve burada e işin var Yona nerede diye sorar oğlunu Etiopyalı kaçak göçmen kadın . O da turukevindedir .


Mahkumlar radyo dinlemektedir .Radyodan gelen ses Özgürlük Rüzgarında canlı yayındasınız . Mahkumlar ve Özgürlük kelimesi ne kadar da ironik. 

Annesi Zein’i hapiste görüş için geldiğinde ve nezle mi oldun diye sorar yapıştırıverir lafı Zein ne oldu yas bitti mi siyah giymiyorsun diye .Kızgındır Zein .Allah bir yerden aldığını başka yerden cevabının devamı annesi hamile olduguu soyler insallah kız olursa adını Seher koymaktan sozetmektedir.Zein annesine sözlerin ciğerimi yakıyor dediğinde annesi sen buradan çıktığında o büyümüş oynuyor olacak der .Zein annesine sakın buraaya bir daha gelme sen çok zalimsin der.


Benim hissiyatım da budur evde bir çiçeği soldurup atıp yenisini almak , bir çocuğu ziyan edip yenisini yapmak , bir selpak mendili kullanıp atmak gibi .Bu noktada annenin inancı gereği mukaddereta boyun eğdiğinden ya da tevekkülünden bahsetmek de mümkün değildir . Yine de bu anneyi yargılamamız konforlu yaşamlarımızın içinde rahat koltuklarımızın üzerinde yapılacak bir şey değil. 


ZEİN TV DE 

Hap,shanede /Islahevinde TV da konuşulan konu Çocuk İstismarı dır ve programa katılmak için numaramızı veriyorum 09658856 yanında yetişkin biri var mı Zein .Bir memur var nereden arıyorsun Zein 


ANNESİ ile babasına dava açacağını söyler canlı yayında ..Şiddet aşağılama dayak .zincirle demirle kemerle. Ailemden duyduğum en tatlı sözler “ Defol pislik torbası”


Hapishanede sonraki planda medya mensubu ile islahevinde görüşmelerini tanışmalarını 


Cehemmede yaşıyorum tavuk gibi pişiyorum 


İyi insanlar olacağımızı bizim de sevilip sayılacağımızı düşünmüştüm ama Allah bizi öyle yaratmadı bizi ötekilerin patması olarak yarattı derken elleri arkadan kelepçelidir imahkeme salonuna dogru gitmektedir 




DURUŞMA –MAHKEME SALAONU 


Zein annesine döner karnındaki benim gibi olacak der .Hakim sorar Zein’e “onlardan ne istiyorsun” Zein artık çocuk yapmasınlar der. iki kere tekrarlar Hakimin sesini yukselt demesi üzerine . 


Bir sonraki sekans .Hakkında şikayetçi olunan şahıs insan kaçakçısı depoda bulunur merkeze getirlmketedir Aspro’dur bahsedilen yakalanır . 



Ve film biter 


Son pasaport fotoğrafı ile 


PASAPORT FOTOGRAFI SON SEKANS


Filmin son sekansı Zein için bir fotograf pozu .... bir gülümseme ve bir pasaport fotoğrafı


Deklanşöre basıldığı an , sadece o an Zein’in yüzündeki travmatik izlerin tamamı silinmiş ve ilk kez Zein gülmüştür .



SON BİR KAÇ SÖZ VE KESİT KESİT  İZLENİMLER 

KANLA BAŞLAR KANLA BİTER 


Kağıtları bulmaya evine gittiğinde ise Sahar’ın hamile kalıp öldüğünü öğrenir ve koşarak kardeşinin “kocasını” bıçaklar! Sahar’ın yatağa değen o adet kanı, Zain’in ellerini bulaştırdığı kana işte böyle uzanır...Kana kan ... Kanrevan oluyor insanın ruhu bütün bu acılara tanıklık edince . 

Suç işleNDİKTEN SONRA BİRDEN KİMLİKSİZ BİR İNSAN VAR OLMAYA BAŞLIYOR DEVLET NEZDİNDE 

Kefernahum filmini izleyip içinden ya da dışından gözyaşı dökmeyen insan değildir 

Kimileri, iyi imkanlarla yetiştiremeyeceği bir çocuğu dünyaya getirmek istemezk kimisi d koşullar ne olursa olsun, Allah rıskını verir diyerek çocuksuz bir hayatı katiyyen düşünemez. Çocuğun içine doğduğu toplumsal yapıyı mercek altına almış bu film “Beni niye dünyaya getirdiniz?” diye ailesine yakınan değil meydan okuyan zorluklarla sonuna kadar mücadele etmeyi seçen ve kararlarını bu yönde uygulayan bir çocuğun filmi...Öyle bir çocuk ki bebeğin koruyucusu , kız kardeşini korumaya çalışan bir çocuk. 


HAPİSHANE … Roumieh .ISLAHEVI 

Hayli genişletilmiş bir fleshback ile Zain'in ilk etapta nasıl hapishaneye geldiğini göstererek sinemaya aktarmak ilginç bir sinema anlatım dili . anlaşılmayı zorlaştırmıyor. . 

bazen yalvarmaya veya çalmaya giderken kaldığı pis gecekondu kasabasın


KENDİ AYAKLARININ ÜZERİNDE DURMAK 

Emek piyasasının şartlarıı bellidir. Zein sokaklarda kimseye muhtac olmadan çalışmak istemektedir ve tam da iş ararken Afrika kökenli Etiopyalı kaçak bir mülteci olan temizlik işçisi . Rahil'le tanışmıştır . Yakalandığı anda elinden alınacak evlilik dışı dünyaya gelmiş bir çocuğu var. Zain, filmde geçen şekliyle tabir edilecek olursa domuz ahırından hallice ev denemeyecek bir yerde Rahil'in çocuğu Yonas'a bakmaya başlıyor... Rahil polis tarafından yakalanıp gözaltına alındığında da tek başına Yonas'a bakmaya devam ediyor...Bu sekansların her biri kaneviçe gibi işlenmiş. 




ANNE VE BABA –CEHALET ANNESİ SOUAD VE BABASI SELİM'E KARŞI DAVA AÇMAK
Filmin tammaını izlediğimizde esasen çocuk hırpalanması ve hafif dövülmesi ve psikolojik şiddet kısmını çıkardığımızda aile içinde yaşanan ebeveyn kaynaklı yoğun bir fiziksel şiddet yoktur. sosyo-ekonomik dezavantajların bir uzantısı olan cehaletin ayak seslerinin kafa seslerine yükselmesidir aslında mahkemede ebeveynlerce sözlerle dile gelen. Duruşma sahnelerinde , Zein’in babasının ve annesinin savunma sırasında sarfettikleri sözler. babasının " Oğlum birini bıçakladı diye gurur duyduğumu mu sanmaktasınız belki de bu benim hatam değildir hakim bey seçme şansım olsaydı belki de hepinizden daha iyi biri olurdum. İnsanlar tükürüyor suratıma .insan içine çıkacak yüzüm kalmadı beni bilmediklerimden yargılayıp suçlamamalısıız zira . benim bildiklerim bu kadar. bana çocuk ailenin temelidir , çocuksuz aile , çocuksuz yuva olmaz dediler. evlendiğim güne lanet olsun" şeklindeki savunmaları annesinin de "siz benim yaşadıklarımı yaşamadınız ve yaşamayacaksınız da. beni yargılamaya hakkınız yok. Zira vicdanım zaten beni yargılımakta demesi üzerine hayli düşünülmelidir. Sosyal güvencesizlik ,eşitsizlik ve adaletsizliğin hükmünde bir dünya düzeninde küresel servestten nasiplenmemiş ,,ekonomik refahtan uzak , eğitim ve sağlık gibi sosyal hizmetler ile aralarında uçurumlar olan bu insanları , bireysel ve kişilik eğilimleri hariç olmak üzere yargılamadan önce dünyadaki savaşların çatışmaların ve yoksullluğun çaresine bakmanın üzerine odaklanmamızdır aslolan kriminologlar sosyologlar hukukçular ve politikacılar hepsi şapkalarını önüne koyup düşünmeldiriler 

SOSYAL DIŞLANMA GÖRÜNÜRLÜĞÜ 
Gelir dağılımındaki adaletsizliğin her geçen gün çoğaldığı ve nüfus artışının ise dur durak bilmediğid dünyada en büyük sorunlardan biri de sosyal dışlanmadır. Sistemin dışına itilmekle yoksulluk arasında positif bir korelasyon bulunmaktadır . Filmde yoksulluk ve sosyal dışlanma riski yüksek gruplar özelinde baktığımızda birden çok unsur olduğunu görmektetyiz .Etnik açıdan , yoksulluk açısından , çok çocuklu aile olmaları bakımından , ücret ve sosyal haklara bunun yansıması bakımından pek çok olgu gözler önüne serilmiştir . 

DİN 
Hızlı büyümüş ya da büyümek zorunda bırakılmış bir çocuğun kaldığı islahevine giden din görevlileri ve Zain'in “iyi bir insan olmak istediğini söylediği ama Allah'ın bunu istemediğini” söylediği sahneler dine yönelik vurucu göndermelerdi.

ÇOCUK SATMAK - SUÇA DOĞMAK GİBİ MİDİR HAYAT 
zengin bir çocuksuz çift için ona 500 dolar teklif eden uğursuz bir insan kaçakçısı Aspro (Alaa Chouchniye) var. Zain, ebeveynleriine kızmaktaydı bir çocuk satıldığı için,Kızkardeşlerini Esad’a adeta sattıkları için ama Yonas ‘ı Aspro’ya istemeyerek de olsa, ağlayarak da olsa teslim etmek zorunda kaldı bu filmin bence en zor ve yaman çelişkilele dolu hayatın cilve noktasıydı 

ARKADAŞ ÇEVRESİ 

Hayatın olağan akışı gereği akranları değildir onun dostları . Zein arkadaşlarını seçerken onların yaşlarına bakmaz Rahil , Yonas , Maysour Hamamböceği adam .Hayatın kendiis de böyledir aslında ve akran , davul bile dengi dengine sözünün kısırlığının anamını da görürürz filmin içinde. 

KADIN - GEBELIK KONTROL 


sosyal güvencesizlik ve yoksulluğun hakim olduğu şartlarda doğum kontrolü yeniden düşünülmesi gereken bir konu 

SİNEMADA ANLATIM DİLİNDE ŞİDDET YOK 


Filmde uyuşturucu var yırtıcı bir anlatım ve gösterim yok. Silah var , silah bir bıçak ama bıçaklanmayı görmeyiz . Bunlar yönetmeni hayli özgün kılıyor . İnsanın ruhunda çeşitlü duyguları en şiddet içeren nokataları göstermeden de yaratılabileceğinin bir işareti .Tacize yeltenme var taciz yok . 





FİLMİN BAŞKAHRAMANI ZEIN ‘İN YAŞAMINDAN 


Yapım ekibi, oyuncular ve ailelerine sürekli yardım sağlamak üzere capernaum vakfı'nı kurmuş vakfın amacı, tüm çocukların uzun dönemde kendi başlarına ayakta kalabilmelerini sağlamak. 


suriyeli veya diğer sığınmacılara yönelik ötekileştirici ve nefret içerikli söylemlerinin hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz . Zein aslen suriyeli,.Flmden sonra 2018 ağustosta mülteci olarak ailesiyle Norveç'e yerleşmiş. ve kardeşleri orada okula başlayabilmiş i. aile, bahçe içinde iki katlı güzel bir evde yaşıyor.muş .Bunlar filmi izledikten sonra taramalarımdan çıkan bilgiler 

















11 Temmuz 2020 Cumartesi

ENGELLİ BİR VECİZE YA DA YEDİNCİ KOĞUŞTA MUCİZE Cigdem Yorgancioglu

http://www.cigdemyorgancioglu.org/article/211/engelli-bir-vecize-ya-da-yedinci-kogusta-mucize-cigdem-yorgancioglu



ENGELLİ BİR VECİZE YA DA YEDİNCİ KOĞUŞTA MUCİZE Cigdem Yorgancioglu

ENGELLİ BİR VECİZE YA DA YEDİNCİ KOĞUŞTA MUCİZE


Miracle in Cell No.7' filminin ilk düşündürdükleri…


Orhan Kemal daha başyapıtlarından biri olan 72. Koğuş,’u yazmamıştı ben doğduğumda şimdi Yedinci koğuşta bir anlam arayışı içindeyim hazan mevsiminde bir akşamüstü. .Bu koğustaki mucize 72. Koğuş’filmindeki Kaptan’ına annesinden para gelmesine benzemez .Başka bir mucizedir. Belki de bizlerin bulmaya azmedeceğimiz bir mucize.


’Zihinsel veya fiziksel engeli olanların çoğu zaman “normal” lere nazaran fırsat eşitliği, adalet ve şanstan yana talihsiz olduğu düşünülür ya , öyledir . “Normal” ne kadar görece olursa olsun bir normali vardır zira toplumun. Haksızlık ve cezasızlık bir ülkede yaygın olunca durum daha da vahim hal almaktadır her daim. Suçluları , hükümetin yüksek mevkilerinde köşelerine kurulmuş halde emir erleri olan yolsuzluk görevlileri tarafından pohpohlanıp yüceltilmekte ve konforlu hayatlarını sürdürmektedirler. .Dünyanın pek çok ülkesinde böyledir hala bu hal. .Arızalı adalet sistemi nedeniyle, sokaklarda serbestçe dolaşan suçluların bir kısmı , lüks ve gösterişli hayatlar yaşamaktadır. Suçsuz olup suç mahallinde bulunan fakirler ve gariban engelliler ise ha babam de babam çırpınmaktadırlar. Ya hayatta kalma ya da hukuk mücadelesi vermektedirler. Engelli bireylerin adalet hakkına erişimlerinin zor olduğu bir dünya düzeninde. engellilerin insan haklarının adalet ve vicdana dayalı bir anlayışla güçlendirilmesi ve korunmasının gerektiğini bir kez daha hatırlatan bir film oldu sabaha karşı izlediğim bir film. Bu film… .


Hücredeki Mucize. No 7 olarak Türkçe’ye çevrilebilecek bir yapım. Zihinsel engelli Lee Yong Goo isimli, kendisini ifade edecek derecede zihinsel yeterliliği olmadığından işlemediği bir suçun, üzerine haksızca yüklenmesi yüzünden hayatın sillesini yemiş sevgi dolu bir Baba’yı konu edinen bir Güney Kore filmi . Engelli olmasına rağmen, küçük kızını dört duvar arasında, korumaya çalışan ve bunun bedelini hayatıyla ödeyen bahtsız bir babanın ve babasının ismini yıllar sonra aklayan Ye-seung adlı bir kızın hikayesi .


Zihinsel işlev bozukluğu olan insanlar, cezalandırılmalarına, boynu bükük,hale getirilmelerine, hislerinin kötü niyetli kişiler tarafından iğdiş edilip incitmelerine ve pek çok kişi tarafından yanlış anlaşılmalarına rağmen, kendilerine zarar veren insanları sevmeyi sürdüren , masum ve saf bir kalbe sahipler. Engellilere ne derece kötü davranıldığını bir kez daa gözler önüne seren acıklı bir film . Sosyal ve entelellektüel profili sözde yüksek kişilerin ,bu nevi işlevsel sorunları olan insanlara karşı nasıl avantaj sağlayıp onlar üzerinde tehditle tahakküm sağladığını göstermekte hayli mahir olunmuş bu filmde başroldeki (roldeki ismi) Lee Yong Goo gibi insanlar, içinde Vicdansızlık büyüten OburDünyalıların ikliminde ne yazık ki kendileri için konuşacak ve kendilerini koruyacak seslere pek de sahip değiller. Ama bizler onların sesleri olabilir ya da onların seslerinin duyulabilirliğini arttırabiliriz öyle değil mi ...”Biz” kimiz .... Esas sorulardan biri de bu !... Engellilerin insan temel hak ve özgürlüklerinden tam manada istifade edebilmesini teşvike yönelik çabalara destek vermeye azmeden kişilerden olabiliriz mesela . Ya da engelliliğe dayalı herhangi bir ayrımcılığa karşı tavır alıp eylem içine girenlerden. .Hatta Toplumda ayrımcılıklara karşı bilinç yaratmaya yönelik etkin ve barışcı kampanyaların bir destekçisi olanlardan.


Sadece 7 yaşındaki kızı ile aynı zeka yaşına sahip olmak bile hayli dokunaklı geliyor kulağa ve kalbe . Yarın filmin beyazperdeye taşınan başka bir uyarlaması Türk yapımı girecek vizyona .Onu da izler sonra alırız kaleme arşılaştırmalı analiziyle... Amaç bir filmde sadece hüngür hüngür ağlayıp sonra sessiliğe dönmek değil zira . Bir sırt çantasını peşine giderken sırtına ne yükler yüklenmiş insanın insanlık üzerindeki yükünü anlama çabası. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ile İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ne göre hak ihlallerinin hız kesmediği bir dünyada çocuk kaçırmak tecavüz etmek ve öldürmekle suçlanan , hapis yatan ve idam edilen masum bir baba ile Çocuk kaçırmak cinsel istismar vakalarına karışmak, tecavüz etmek ve öldürmek eylemlerinin tümünü ya da birini işleyip elini kolunu sallaya sallaya aramızda tüm dünyada dolaşmalarının insanlığa verdiği yükü hatırlamak adına bir kaç anlam arayışının içinden mucize çıkarabilmek umuduyla diyerek sonlandıralım bu yazıyı şimdilik .... mazlum- zalim ve sanık- mağdur kavramlarının ve eylemlerinin karıştğı bir dünyada bunları ayrıştıracak bir zihin ve kalp yapısnın umuduyla ..


H.Çiğdem YORGANCIOĞLU


10 Ekim 2019 19:09 Istanbul 


Miracle in Cell No.7'


2013 yapımı Güney Kore filmi '

29 Haziran 2020 Pazartesi

BİR MÜDDET, İÇİNDEN “AKREBİN YOLCULUĞU” FİLMİ GEÇEN BİR ZAMAN ÖYKÜSÜNÜN GÜNCESİ







BİR MÜDDET, İÇİNDEN “AKREBİN YOLCULUĞU” FİLMİ GEÇEN


BİR ZAMAN ÖYKÜSÜNÜN GÜNCESİ
H.Çiğdem YORGANCIOGLU 
http://www.cigdemyorgancioglu.org/
All rights reserved . 
fotograf -matematikçiler.com sitesinden alınmıştır 





















BİR MÜDDET, İÇİNDEN “AKREBİN YOLCULUĞU” FİLMİ GEÇEN

BİR ZAMAN ÖYKÜSÜNÜN GÜNCESİ





KRONOLOJIK BİR SIRALAMASI YOKTUR BAZEN OLUP BİTENİN



Bir çalar saatin alarmını bu saatte kim çalıyor demek çanlar kimin için çalıyor demek gibi bir şey değil. Modern zaman algısına kıstırılmamış bir kum saati var masamda .ve aynada bir masa saati . Çizgisel bir zamanı inkar ediyor. Tik taklar ve, liner zaman kavramıyla düşünürsek her geçen an, aslında yakın geleceğe doğru yakınsanmakta .Temassız ve mesafeli geçen abur cubur günlerde; bakalım, sürekli olan değişen değişmeyen üzerinden ve zaman teması özelinden ipe sapa gelir neye temas edeceğim. Şimdi zembereği boşalmış bir saat gibi anlatacağım bu hikayenin; dişli ve çarklarından bir tanesi eksilirse bu saat durur. 



Taşra kasabasında bir kadın,, kızını kaybettiği gün saat durmuştur. Kadının adı Esra’dır .Filme henüz başlamadık. Bir sevişme ile tekabüliyet içinde olan kulenin saatinin çalışması da bir işarettir. Saat çalışır o filmde. Kerem ve Esra’nın ihtirasla sevişmeleri saati çalıştırır ve Esra’nın doğasına dönüşmesine sebep olurken akrebin çalışması Esra’nın tabiatının bu hikayedeki akrep olması nedeniyle Kerem’i ölümün kucağına giderek yaklaştırmaktadır. Çünkü yaşadığı her duyguyu kanırtıcasına yaşayan Esra’nın çocukken ayna oyununu oynadığı kişi de âşık olduğu kişi de sanıldığının aksine aslında Kerem değil Esra’nın kendisidir.Bir narsizm yankısıdır. Bir narsizmin  yanksııdır gölün aynasındaki kadının yüzü. Kerem’i bir anlamda manevi açıdan daha üst seviyeye taşımaktadır bu hali , Hatta bunu canı ile ödeyecek olsa dahi. 


Bir taş atayım önce şuraya. Zamandan munezzeh ve lâmekân yaşayanlar için döngüsel zamanın kısır bir döngüye dönmesi mümkün mü? .Bu sorunun cevabı bu filmde hem “evet “hem de “hayır”. Zamanı sonsuzluğun bir gölgesi olarak ifade eden filozof Platon herhangi bir olup bitme(ler)in zamandan ayrı düşünülemediğini ve Physis yani evrenin , varoluş ve tekrar yokoluş özelinde zamansal olduğunu söyler ve onun için zaman, idelerle değişim dünyası arasında bir nevi aracılık vazifesi görmektedir .Yani bir asıl de gölge bağıntısı üzerinde şekillenir. Zaman.Aristo için ise önce ve sonradan ibarettir en kısa anlatımla. Döngüsel hareketlerin içinde ölçülebilendir esas olan. Her ikisinde de şimdi , geçmiş ve geleceğin sınırları üzerine düşünecek hayli fazla nokta olsa da iyisi mi şimdi filmin önce filmle beraber kendi yaşamımda gelişen eşzamanlı rastlantısallıklarına sonra da filmin noktalarını birleştirmeye sıvanayım. 

Belki de gölün suları herşeyi , tüm geçmişimizi silecektir kimbilir bizler bir hayatttan diğerine savrulurken . Filmdeki gibi. Zaman gerçekten var mı ? Hiç bilmedim ben zamansızım ve yaşım yok. Bilmiyorum.Zaman yok yinelenen ama her yinelenişinde yeni ve biricik olan ve yeniden yolculuğu önümüze sunan hayatlar var belkide . 

Bilmiyorum pek çok şeyi. Fakat içgörüsü, yüksek olan Akrebin Yolculuğu’nu izleyenlerin yıllarca metafor ve öyküleri üzerinden hikayeler anlattığım Peru’lu yazar Carlos Castaneda'nın kadim Meksika şamanlarının, zamanın çarkına dokunabilmesini ve onu yönlendirmesine ilgi duyabileceklerini hisseder gibiyim 



KORONORMAL ZAMANLAR VE OCHO CORTADO 

Şayet hiç hareket olmasaydı zaman olur muydu? Zihnimiz hareketsiz mi? Elbette hayır Aristo Felsefesi Newton Fiziği ya da Einstein’in İzafiyet Teorisin anlatımları ile sınırlı olamazki zaman algımız . Değişim, Dönüşüm, Gelişim; peki bunlar zamansız mı ? Uzaydaki tüm koordinatları tanımlanamayan zaman nasıl da muhtaç bilincimize ve zihnimize. Ve sosyal medya mecralarında bazen fasa fiso goy goy , bazen kişisel gelişim bazen de vasatın üstü ender zamanlarda da kaliteli denebilecek canlı yayın sohbetlerde geçen , bir dereceye kadar ruh halimizi iyileştirmek için kaldıraç vazifesi görse de bir kaç istisna dışında manevi doygunluk hissi vermeyen zamanlar ne kadar da kifayetsiz aslında .Ne kadar da yetersiz  insan ruhuna ve yaratıclığına iyi gelen yüzüyüze kaliteli muhabbetlerle geçen zamanlarla mukayese edildiğinde. Bu kadar uzun cümlemin özeti yüzyüze yapılan sohbetler muhabbete dönüşürse iyi gelir insana. Bazen daha önce hiç sohbet etmediklerimizle de yaparız bu sohbetleri hatta evveliyatında dansa hiç birlikte dokunmadıklarımızla aylardır denemediğimiz figür ve kombinasyonlara ayakkabısız halde çorapla yaparak rondasız açılırız bir anda  Zaman yolculuğuna. Ve  o şekilde  cümleler kurarak.   Hayat böyledir bazen. 

Masa saati aynada 9 ters yüz eder zamanı gizli ve gizemli yüzlerde, yüzyıllarda.Çünkü filmi izlediğim zamanlar sabah  3 civarıdır. 


Evvel zaman içinde, içimde ve içimden konuşuyorum . Geç bir saatte, güneşin batması ile doğuşu arasındaki dilimlerde saat üçü geçe zaman denen kaynaktan beslenen ve harflerin dansının verdiği endorfinin kurduğu transa geçmiş cümlelerin satır aralarında zamanı daraltarak konuşuyorum. Konuşuyorum, her zaman ve hiç bir zaman demeden “asla asla” diye söylemeden daha öncesi ve sonrasını anmadan “an” dan bahseder gibi.. Bir zamanlar gelecekte , “Back to the future-Geleceğe Dönüş” filminde bir kaykay imgesini imlemeden, geçmişte yapılan ufak çaplı değişikliklerle geleceğe yön veren bu nevi filmleri düşünmeden . Zaman dursa da susmak için konuşmaya başlasam. Başlasam da zaman genleşmeye ve genişlemeye başlasa. Bir saatin onarılması için gereken saat tamircisi sabrıyla başlasam satırlarıma. 



“Bir tarihin içinden geçerken, en son ne zaman bir kaç tanda danseder akrep ve yelkovan bir saatin üzerinde? . Haziran başından beri ,salgından kaçınanların gönüllü ya da zorunlu evlerine saklanmalarına son verip tenha sokaklara elveda deyip henüz kepenklerini yeni açmış vaziyette sosyal mesafeli bir dünyaya açıyor gözlerini dünya ülkeleri. .Bu ülkelerin dünyalı insanları şirazeden çıkmış bir vaziyette sözde kontröllü normalleşirken mi, zamanı dondurmayı akleder yoksa hindistan cevizli bir dondurmayı yerken mi? Yoksa tüm dünyanın Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi hüzünlere mi bölünmüştü saatleri. Cevabı olmaz bütün soruların. Zamansızım ben . 



Evveli , ezeli ya da” anda kalmak” iklimi değildir zamanın asıl hüneri .Aslında hiçbiri . 


Zamana ayak uydurabilen akrep ve yelkovan mıdır.? Zamanın ana ekseni olan akrebi midir yoksa dansta ahengi ve adımları tutturan? Ani ölümü ve erken doğumu zamanın tutsaklığından kim kurtaracak? . Arızalı işte zaman . arızalı saatler .Tamir edilmeli . Duvar saatleri , saat kuleleri kol saatleri hepsi tamir edilmeli . Ne geç kalırız aslında ne de erkendir herhangi bir yere ya da bir şeye . Doğru zaman nedir?   Sırları dökülüp, cama dönüşen aynanın arkasındadır belki zaman, göremediğimiz o yerde. Filmdeki ayna imgesinin içine girercesine. 



Image may contain: 1 person, smiling, closeup

Türk sinema eleştirmeni, yazar, gazeteci, mimar.
ATİLLA dORSAY -
Sinema Öğrencisi TURSAK yılları sonrası karşılaşma
H.Cigdem YORGANCIOLU

Damlacıkla bulaşan bir RNA virüsünün zamanlarında , bir damlacığın içinden okyanusları aşmış bir şimdinin içini kemiren hep bir yarın ve dün duygusu arasında sıkışmışlık kaygısı. Çok mu soyut belki kült bir film gelir geçer daha da sürrealist hale gelir bu sözler . Filmi okumaya çalışmak ve eleştirmek , kritikler üzerine düşünmek ihtimali doğmuştur. Belki çalışmamı bititnce TÜRSAK sinema eğitimi aldığım zamanlarki sinema hocam Attila Dorsay’a da yollayabilirim bu yazıyı ya da  belki bir kaç çalışmamı . Yıllarca üzerinde konuşmuş ama uzun şekilde kaleme almamıştım böylesine filmleri. AkrebinYolculuğu ile Uzun ve kısa erimli gelecekte kendine koyduğu erekleri gerçekleştirmeye çalışan ya da hiç bir amaç edinmeyen herhangi bir insanın, merkez üssü “zaman” olan bir kavram üzerinden içine ve tarihe , tarihselliğe bir yolculuğugibi düşüncelere de yol vermek mümkün. Filmle gelen tesadüflerin sayısı giderek katlanmaktadır. filmin geçtiği kasabanın bağlı olduğu il Bolu’dur .Bu pandemi sonrası gelen normalleşme döneminde. Bolu da ertesi gün Bolu valisi koronavirüs vaka sayısının son 10 günde 3 kat arttığını açıklamaktadır . 

Filmi izlerken Esra’nın Kerem le öpüşürken dudaklarını acıtarak kanattığı zamanın kısa bir süre sonra sonrası yemeğe pek niyetlenmeyip sonradan da fikrimi değiştirip ekmeden önce meyvesini yediğim ananasın dış kalın soyulmuş kabuklarının içinden yediğim ananasın dikenierinin dudağımı kanattığı zamanlara denk gelmesi. Sevdiğim rastlantısallıkların bir başkasıydı. Filmin detaylarında , filmin bendeki yankısında ve çözümlemelerinde az sonra hepsini anlatacağım. 


Yaşam boyu geçicilik ve kalıcılık arasında bir zamanın göreceliğini reddediş nasıl da sancılı. İki yakası bir araya gelmeyen ve farklı kıtaları birleştiren bir Megapolde , kentsel olarak dönüşmüş ve dönüşmekte olan beton yığınları arasında ,hayatımızdan eksilenleri mi alır zaman yoksa hayatımıza yeni kattıklarını mı sunar? Ne diye ete kemiğe, mürekkebe bürünür ki şimdi sözcükler şu şehr-i İstanbul’da ?. 


Ne zaman isterse, bir anlık zaman çizgisi yaratabilir insan. Bunu da anlatırım ne zaman istersen. Yeterki yanlış zaman olmasın.Yanlış zaman var mı ? 

İnsan denen varlığın kronolojik hafızası silinirse geleceği kadar geçmişi de belirsiz hale gelebilir“Bir unutmaya bakar. İşte o zaman o hafıza ikiye ayrılır zamanda .Hafıza kaybı ve hafıza kaydı . Az sonra detaylarına gireceği Akrebin Yolculuğu fillmindeki, Kerem’in hafızası da boşluklarla kaplııdır “günce” adını verdiği günlüğündeki eksik, silinmiş bölümleri gibi. 


Bugüne baktığımda ..Haftalar haftaları kovaladı. karantina günlükleri yeni yeni kapanmaya başladı. Havalandırmaya çıkmış tutuklular gibi şehir normale koşuşturmakta ..Son zamanlarda , saati saatine uymayan, yerküreye musallat olan, saat başı bir önceki bilinenleri yerle yeksan eden, alfanümerik bir ismi kendine maletmiş (covid19) musibet virüs yüzünden yaşanan bir izolasyon ve açık ya da muhtemel korona pozitiflerden sakınmaya çalışma hallerinde;,hali vakti yerinde bir vakit algısı.İşte bu insanlık halleri.. Serin ıssızlığın içinden geçen koronavirüs zamanları. Neredeyse bütün tenha günler birbirinin aynısıymış hissi veren Harold Ramis’in yönettiği , Bugün Aslında Dündü diye Türkçeye çevrilen ”Groundhog” filmi gibi (her sabah kalktığında hep aynı günü, yaşayan adamın hikayesi) bir  zaman algısıyla nasıl da salladı yerküreyi. Sürekli güncel tutulmaya çalışılan ve hayatlarımızı kuşatan ve üç ayı aşkın bir süre yalnızlıkla örselenmiş yaşamlarımızdaki şimdiki zaman içindeki bu hal tüm dünyada daha da yavaşlatarak büküyordu.sanki zamanı. Ve Stephen Hawking’in Zamanın Kısa Tarihinin içine fırlatıyordu bütün kıvrımları.tekneden dalgıçları geriye doğru atar gibi. Zamanın okunu da tersine çevirmek mümkün mydü? Yoksa bu örnek bağlamına göre çok mu ilintisizdi. Umarım bu covid19 ve maskelerden bir an önce kurtulur bu dünya. 



İSKENDERUN ÜZERİNDEN FİLMİN VE ZAMANIN ANATOMİSİNE GİRİŞ 



Bir zamanlar .zamana ilişkin yazılmış ama yayınevine verilmemiş bir kitabımın (TEMPUS FUGIT-ZAMAN GEÇİVERİR) fasiküllerini çıkardı çekmecemden. O film. .. Bir film çekip alıp beni onbeş sene önceki Antakya İskenderun Arsuz’daki “Zaman Güneşi “isimli bienal davetiyesinin iç kısmındaki yağlıboya tablomun önündeki göl ve kayıkta sallanmaya hazırlanıyor. Asi Nehri’niden ve sonrasında Arsuz Arabın Gölü Mevkiinden Gölköy’ e nasıl soyut bir yolculuktur ki bu. Gölköy’de gizemli bir kadın o kayıktan atacak kalp şeklindeki içinde resim bulunan kolyesini suya ...Madalyonu ve madalyonun diğer yüzünü. Kadını isminin filmdeki Esra olduğunu henüz bilmiyordum . adam oralı olmayacak.kadın kolyeyi suya atana kadar. Tam attığında O da suya atlayacak .. Kadın korkacak ..Adı Kerem olan gezgin saatçi adam suda görünmez olunca endişelenecek kadın. Sudan çıkan .Adam bulacak kalp şekilli kolyeyi ve “ bulamadım” diyecek.  Yalansız ve meraksız dönmüyor dünya ...Kalp şeklinde o kadının elinden kalbinden vurulur gibi bir hal vardır sanki havada. Daha başlamadı henüz film.. Onbeş sene önce bir sergi bienali yani zamansız yitirdiğimiz yönetmenin(Ömer Kavur) ‘un hayata veda ettiği sene (2005) ve Arsuz’da kayık boyadığım bienalin kıpkırmızı davetiyesi. Kırmızı kaşkollu bir adam var belki geçmiş ve gelecek arasında. Henüz görünür değil. Sinema yazarı dostum Giovanni Scognamillo bir gün yine ilerleyen yaşlarında Kazancı yokuşunda ziyaretine gittiğimde hep yolculukların yönetmenidir derdi onun için (Ö:Kavur). İşte o film de bir yolculuk, bir zaman yolculuğu ve iç yolculuğu hikayesiydi. Filmi izledikten sonra rüya , zaman, görmek görünen, görmeyenler kavramlarının tamamı , görülen ve görülmeyen bütün düşleri karanlığın ta kendisi olarak atfeden yıllar önce okuduğum İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası’na Uzun İhsan’ın uyku şurubu içip uykuya yatıp düşler görmesi, yine aynı romanda Bünyamin!in düşlerinde maceradan maceraya sürüklendiği ve daima babasından aldığı atlasla yolunu bulması yine bir kez İçtiği sıvı ile uykuya dalıp öldüğü sanılarak kefene konulmuş olup tam mezara konulurken dirilmesini hatırlattı. Ömer Kavur yaşasaydı ve bu filmi yönetseydi eminim hakkını verirdi. 


“Tempus Fugit- Zaman Geçiverir” kitabımın draftını açtım şiirler zaman ve ölüm temalarının Akrebin Yolculuğundaki temalarla örtüşmesi ve şiirlerin güncel olan ve bitenle olan ilgisi hatta kitap draftının ilk sayfasında el yazısı ile yazılı şiirin sözleri tüyler ürpertici bir rastantısallık taşıyordu. Zamandan bahseden ismi KOLYE olan şiirime takıldı gözüm. Ve davetyedeki gibi şiir kitabındaki pek çok ayrıntıya 


21.inci yüzyılda Halkalı güneş tutulması: ve Yaz Gündönümü(21Haziram!ın(2020) hemen ertesi ) hatta O Pazartesi nin de ertesi . aynı zaman diliminde bir dost muhabbetinin de ertesi. Zamanda bir ileri bir geri giden bir öykünün beyaz perdedeki öyküsünün bendeki görüntüsünün henüz öncesi . Soyutlanmaya amade bir zaman çizgisi. 23Haziran . Ve o günün de ertesi Erkin Koray’ın doğumgünü hani der ya şarkısında “öyle bir geçer zaman ki” diye. 


Astor Piazzolla’nın “Oblivion” şarkısının sözlerindeki “zaman” , “tekne” ve “tren” imgesi de aynı filme hazırlanıyordu sanki. Vakti zamanı gelince izleniyor bir akrebin yelkovana değmediği anlarda Akrebin yolculuğu. .Zaman ve saat kulesi bir karadelik içinden sesleniyor sanki. Sürrealist zamanlar içine almaya hazır zihin iklimimi. Zamanı öldürmek ve zaman öldürmek arasındaki ayrımı fısıldıyor bir ses . Hangi Film mi ? Ömer Kavur'un Akrebin Yolculugu adlı gerçeküstü imgelerle bezenmiş, toplumun bir köşesine engelli diye ayrılmış, toplum tarafından dışlanmış körler sağır ve dilsizlerin birbirini ağırladığı, buna cücenin eşlik ettiği , içinden geçmekte olduğumuz Dijital Çağda metaforunu Analog saat üzerinden sürdüren ve ,izlenmesi hep ileri zamanlara ötelenmiş ve izlenmemiş bir film.. o güne kadar izlenmemiş. Zamanın içinde , tarihsel sürtünmelerin etkisiyle varoluşsal sürüklenme duygusuna gebe o güne kadar. Zira şimdiki zaman geçmiş ya da gelecekle bağıntısız yaşanmaz .Sadece kaygılardır insanı andan koparan.”An”dan kopmak da , sadece anda yaşamayı öngörmek de arızalıdır esasında. O zaman , zaman onarılmaya muhtac hale gelebilir. Domino taşları bir oyunun içine girmiştir çoktan görme engelliler konuşmaktadırlar aralarında. Kavur zamanla bir kez daha ötekileştrilmiş ve toplumun dışına atılmış karakterleri yerleştirmiş filmine . 


Kim tarafından ötelenmiş o zaman ? Kim imiş o filmi izlemeyen ?… Cevabı “Ben” diyebilirim . Bir gün izlerim nasıl olsa der ya hani insan ,işte öyle . Ertelemek ya da geniş zaman diye bir şey var nasıl olsa. Ha çeyrek saat ileri ha çeyrek saat geri akıp giden zaman ve akmasının önüne set çekilmiş insan icadı doğrusal zaman dilimleri .ve geleceğe filizlendirilmek üzere yenmeye hemen azmedilmemiş ananas dilimleri .Düşünceler …. Yelkovan değil ki kısa çöpü çekmiş olan.Kısacık  Akrep’tir kısa çöp  aslında kıskaçlı zaman yolculuğunda. Fakat bu hikayenin akrebi kadındır. .Belki de seyretmenin zamanı gelmişti . Sohbet esnasında ilk adını duyunca filmin Erden Kıral’ın Hakkari ‘de bir Mevsim filmine gitti geldi zihnim br an, sonra hatırladım oysa Gizli Yüz ,Anayurt Oteli başta olmak üzere izlemiştim bu Fransız Yeni Dalga sinemacıları (Auteur) arasında sayılan yönetmenin filmlerini. Universite yıllarımda . Hem de öyle evde falan değil daha vizyondayken ,Beyoglu sinemalarında, Gösterimdeyken kesip albümlere dizdiğim gazete küpürleri dahi hala durmakta . Uzun yıllar Nuri Bilge Ceylan gibi pek çok kıymetli yonetmeni ara ara takip etsem de Rus Sineması ,Danimarka Sineması İran Sineması Fransız Sineması başta olmak üzere Dünya sinemasında o kadar çok farklı yerlere gitmişim ki tarihin tozlu sayfaları arasına iteklemişim arkalara bu filmi . Dost sohbetinin sonrası kapı kapanır kapanmaz hemen takılmıştı zihnime yönetmen ve yönetmenlerin filmler üzerinde bıraktıkları parmak izlerini takip eden biri olarak nasıl unutursun bu kıymetli özgün yönetmeni diye de bir iç konuşmayı önce zihnimde başlatmıştım. Filmi izledikten sonra da zihnimden yüreğime indirmek bir film metrajı kadar zaman sürdü. 



Filmi izledim. Aldı beni bir düşünce … ve zaman(lar), imgeler, bağlantılar, eşzamanlılık-concidence işaretler üzerine düşünmeler. simgesel anlatımlar arasındaki bağıntılar ve zamanın döngüselliği . Filmin son sekanslarından birinde âşık olduğu kadın tarafından öldürülmesinin sonrasında kapanış sahnesinin bir trende yolculuğuna devam etmesi parçalar birleştiğinde zamanın bu döngüselliğinin bir göstergesi, Bitmeyen hayatlar zaman ölüm ve aşk ..tıpkı çekmeceden çıkan 2000 li yılların başlarında yazılmış Tempus Fugit kitap hazırlığım gibi. 


Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Doğu ile Batı arasında zamanın ruhunu yakalamaya çalışan Türk halkının kültürel buhranlarını masaya yatıran çocukluğunda dayısı tarafından hediye edilen bir saatle başlayıp , sonrasında saatlerle uğraşmayı bir tutkuya dönüştüren Hayri’yi ve onun hayranlık duyduğu ve yanında çıraklık yaptığı Muvakkithane’ de cami saatlerini ayarlamakla vazifeli memurlardan mütevellit bir kuruma mensup ustası Nuri Efendi ‘yi düşündüren Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü , hatta yine Tanpınar’ın ‘Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında’ deyişini ve çalıştığım saat şirketi vesilesiyle yıllarca süren İsviçre seyahatlerimi ve JungFrau tepesindeki beni ve benim içimden geçen zamanları hatırlıyorum Filmin içine girince. 

Herşeyi eskitien doğrusal zamana aykırılık var bu filmde .Osho’ ya kafa tutar gibi “ ölüme yarın gel” diyebilmek ve kapını geçmişte çalmış bir ölümle yüzyüze gelmek filmin öyküsünde . 


Kimi zaman işi zamana bırakır insan. Öyle yapar bazen sırf zamana mahkûm olmamak için . Zamanla alışmak kanıksamak ya da unutmaya çalışmak ruhuna yazılıdır zira. 


Ezeli bir zamandan ebedi sonsuzluğa kurşun gibi ağır gizemli kadınının Esra’nın duygusal yükü neden geçmiyor izleyiciye?   işte bir soru daha. 


Ava çıktığında ; zarafetten nasiplenmemiş ve aslan terbiyecisi gibi despot olan Agah beyden zılgıt yemeyi umursuyor mu peki Kerem .... Hayır ..

Kerem'in tekrarlanan yaşamındaki zaman algısı diğer haytlarda nasıl şekilleniyor ? Ya onların tekerrürleri ? 

Doğal ekosistemlerin tahrip etmeye azmeder haliyle avlanırken kendini herşeyin sahibi gören üslubundan Gandi’nin ‘Yedi Ölümcül Günah’ından biri olan Vicdansız Hazza pek düşkün olduğunu düşünsem Agah beyin , hatta onun doğasının bir benzerinin Esra’da olduğunu söylesem çok mu yargılayıcı olurdu acaba? 


Başkasının koynundan çıkan kadına aşık olan adamın yani Kerem’in , yine o kadın yani Esra tarafından  yüreğinden vurulmasına ne demeli ? 

Pek bir bodoslama oldu . uzaysal boyutu namevcut bir süreklilik halidir bu vakit denen mevhum. Namı diğer Zaman.. Bu nevi ortaya attığım fragman sorularla çık işin içinden çıkabilirisen. Olmaz böyle. İyisi mi biraz daha derleyip sistematik biçimde toparlayıp anlatmalı doğrusal akan zamana aşık zihinlere. Öyle yapmalı mezkur filmin içine ve hikayesine yavaş yavaş girerek. 


Döngüsel zamanı Tekerrür Sokak’ta tekrar tekrar yaşar gibi geçmişten mi gelecektin mi geldiği belli olmayan belirsizliklerin ufkunda. Kerem’den evvelki saat tamircisinin yaşadığı sokağın adı ve yaşanan tekrarlar filmin bir başka anahtarı . Zamanda kesintisiz bir ilerleme yanılgısındaki insana bunun bir dejavu olmadığını gösteren bir anlatımla. Tarih sahnesinde geçmişin de sürekliliğinin anlamını hatırlatırcasına. Geleceği kurmak için geçmişe ihtiyaç duyan bir sistem algısının dışına atılmaya çalışılan, sadece anda kalmaya programlanmaya çalışılırken, çeşitli enstrümanlardan oluşan bir mekanizmayla ve korkuyla gelecekten ve geçmişten sürekli endişe ve kaygı duyması sağlanan “modern insanın” saatinin zamanının ayarlanması , tamir edilmesi gerekmektedir. Yani bir saat tamircisi gereklidir aslında zamana ve zamanın ruhuna . 



Covid19 ‘lu ısszılık günlerinde, izolasyon döneminde ağır basan yalnızlık teması. Kendiyle başbaşa kalanlar da tutundu bir şeylere ve süre çok uzasaydı her birimiz acaba nelere tutunacaktık ? Zira sahibi gelip oteldeki Afrika papağanını geri alınca ayrılık acısına katlanamayıp kederden ölüm ve ölen otelci de var işin içinde. Herkes kendisini hayata bağlayan bir şeyin arayışı içinde .Pandemi zamanı bile daha da anlamadı mı insanlar bu mevhumun önemini .  O halde vakti zamanı gelmiştir. Daha da girelim filmin içine. 



Akrebin Yolculugu - Alchetron, The Free Social Encyclopedia
Fotograf https://alchetron.com/Akrebin-Yolculugu   sitesinden alınmıştır . 

FİLME YOLCULUK -AKREBIN YOLCULUĞU ANLATIMIM
H.Çiğdem YORGANCIOGLU 
http://www.cigdemyorgancioglu.org/ 


Saatin , İnsanın ve Tabiatın Fabrika Ayarları 

Seyyar bir saat tamircisi olan Kerem duvar saatini asar ve şöyle der “ istesen de istemesen de çalıştıracağım seni.Bu duvar saatinin görüntüsü Yönetmen Kavur’un “Gizli Yüz” filminin ilk sekanslarında gözüken duvar saati ile neredeyse tıpatıp aynıdır. Tekrar Akrebin yolculuğuna kaldığımız yerden dönersek, “ o sırada pardesülü fötr şapkalı bir adam girer görüntüye . zippo benzeri bir çakmak ile sigarasını yakar oturduğu ahşap iskemlede ,yüzü Kerem’e dönüktür .Sonra Kerem’in yanına gelip duvar saatinin üzerinde elinin parmaklarını akrep ve yelkovanın açılarını andıran şekilde açar.Saat onarılmıştır ayarlanmıştır.Sorar Kerem,” nasıl yaptın bunu” ...ve “nasıl bildin zamanı” ? diye sorunca adam “ zaman yoktur “ der. Kerem’in ayarlayamadığı saati onaran gizimli adam İnsan icadı zaman kavramını düzeltircesine .Modernite sarmalındaki yaşamlarda doğaya , kendi tabiatına ve ritmine dönerse ancak insanın saatlerin ve zamanın da ayarlanabileceğine işaret eder gibi. 


Bu gizemli  adam kimdir ?  Gizemli adamın , tamir edilmesi gereken bir saatin varlığını bildirerek kendisine saatin adresive orayı açacak anahtarı mekandaki masanın üzerine bırakarak sırra kadem basmasıyla başlatılmıştır filmin ilk sekansı 

İkinci sekans trene binip saate doğru yola çıkan Kerem’in hikayesi trende haritayı inceledikten sonra .Kasabaya varmasıyla yeni bir sekansa girilir . 


İstasyon binası üzerinde Gölköy yazmaktadır.İçinde bulunulan şehir ise Göynük.  İstasyonda iki kişi görünür.bunların anlamını hepsini filmin içinde çözeceğiz az sonra. Zira her bir an atlanmadan izlenmeli . 



Ve film yazıları akmaya başlar



Yeni sekansdaki anlatı izlencesinde elinde Bond çantasına benzer bir çanta omzunda başka bir çanta ile paket taş arnavut kaldırımı yollardan yürür Kerem kasabada .tabak gibi duruyordur tepede kendisini beklemekte olan saat kulesi. Kuleye bakar , kuş cıvıltıları . bir omzunda çanta ile arkadan görünür diğer elindeki çantasını yere koyar hissi oluşur . Oynamakta olan iki çocuğa otel sorar. Otele varır.Resepsiyon boştur kafesi içinde bir papagan durmaktadır. Kimse yok mu sesleri bir süre zamanda asılı kalır. Gelir dış dünyayla iletişimi otelle ve müşterileriyle sınırlı olduğunu filmin sonraki bölümerden anladığımız otelci .Saat kulesine nasıl çıkılır diye sorar odasının anahtarını aldıktan sonra ve bir sonraki sekansa geçmeden otele yerleşitiğini anlarız.



Saat Kulesi

Filmin Sonraki kesitinde Kerem saat kulesinin yolunu çoktan tutmuştur bile. .Elindeki anahtar uymuştur saat kulesinin ahşap kapısına, üst kata çıkar ve başlar saati tamir etmeye. Dinlenmek için tepeye merdivenlerden çıkarken beyaz bir güvercin kanatlarını çırpar. Karşı tepeleri izleyerek sigarasını tüüttürürken bir an kafasını çevirince camsız pencerede verev bugulu bir görüntüde bir kadın belirirverir. Pencerenin bir köşesinde kırık bir cam vardır. Kadının görüntüsü netleşir omuzlarına kadar görülmektedir . Gizemli ve sessiz bir an aralarında diyalog olmaz . Filmin biraz daha ilerleyen safhasında anlaşılır o kadının Saat kulesinin sahibi olan Agah beyin karısı olduğu. 



Otelciden Gelen İpucu 

Adolf Hitler bıyıklı otelci görünür bir sonraki sekansta . Otelci yemeğini yemekte olan Kerem’e "ağzınızdan epeydir lokma geçmemiş galiba" der. Yemek bitince ona servis veren kadın tepsiyi alır ve eline sağlık afiyet olsun ritüeli ardından yatmaya gittiğini söyler. Otelci Kerem’ e "sigara içme" der. O sıra Kerem otelciye sorar … "bir şey öğrenmek istiyorum" der.  …Saat kulesinin sahibinin kim olduğunu sorar gezginci saat tamircisi. Otelcinin yanııtı “ işiniz iş ben burdan hiç ayrılmadım “ olur ve gezginci tanımlamasına değişik yerler ve yeni yüzler diye bir tanımlama yapar. Kerem,otelciye  “Siz de değişik insanlar tanıyorsunuz burada “ dediğinde;  işte  o anda ağzından baklayı çıkarmıştır  otelci..”üç kağıtçılar , dili üzünlar, hatta sevgilisini öldüren bir kadın bile kalmıştı burada “ deyiverir … artık bir izleyiciyi olarak duyargalarınız o kadının , gizemli kadın olduğunu hissetmeye başlar bile. 


Kırmızı Atkılı Adam 

Bir sonraki sekans Kerem Oteldeki odasındadır.Günlüğünü yazmakta bir yandan olanı biteni kendi sesiyle anlatmaktadır. Bu anlatımları bana "Gizli Yüz" filminde fotografçının her odasına gidişindeki kendi iç konuşmalarını sesli şekilde anlatmalarını anımsatır. Tekrar Akrebin yolculuğuna döner zihnim aynı sekansta. Kerem bu sesli iç konuşmada tam gördüğü kadını ve yüzündeki ifadeyi defterine not düşerken bir anda çarpan bir kapı sesi sonrası çıktığı kordiorda kapısı çarpan odanın penceresinin önündeki masada boynu kırmızı kaşkollü adamı görüür. ses etmeden döner odasına. 


Kerem’in saat kulesinde ne aradığını hatta anahtarı da ne şekilde edindiğini sorgulamak üzere kereste atölyesine sağır dilsiz adamıyla Bolu plakalı (14) mavi bir kamyonet tipi araçla getirten Agâh Bey, esrarengiz bir adamın Kerem’den , bozuk saati onarması talebiyle anahtar ve adres teslim etmesi suretiyle Kerem’in orada olduğunu anlayarak , saat kulesinin karısına ait olduğunu ve tamir edilip edilmeyeceğine dair nihai kararı da onun verebileceğini söyler .Agah bey 2003 senesinde Resim sergimin Bodrum’daki küratörünün erkek kardeşi Tuncel Kurtiz’dir. 



Gizemli Kadının Peşisıra Göl ve Silah Sesi 

Kasabanın esnaf lokantasında yemek yerken lokantacıya saatin ne zamandır çalışmadığına dair sorusuna “ uzun zamandır ,zenginin işine akıl mı erer, hikmetinden sual olunmaz” cevabı alır almaz ve orta şekerli kahvesini henüz söylemişken ve daha kahve gelemeden saat kulesinde gördüğü gizemli kadını yani Agah beyin karısını tekrar gören ama henüz karısı olduğunu bilmediği bu kadının peşi sıra giden Kerem, göle doğru yürüyen kadını takip eder ..İzlerken yolda bir satıcı pamuk şeker satmaktadır.Kerem, Kadını takibe devam eder ve göl civarında bir ağacın arkasından seyreder olanı biteni. Kadın gölün kıyısındadır. Aradan bir zaman geçer ormanda . Kerem'in geçen gece kaldığı otelde gördüğü kırmızı atkılı adam da göldeki kadına daha yakın bir vaziyette kadını izlemektedir. Kadın, gölden uzaklaştıktan sonra kendisi de yola koyulan Kerem kurbağa seslerinin duyulduğu bir sekansın göl civarı görüntüsünden bir süre sonra iki el silah sesi duyunca önce dört bir yanı kolaçan eder ve tekrar göle yönelir. sonra koşmaya başlar .koşarken düşer . Göle yaklaşır , beline kadar göle girer ve suda kırmızı atkılı adamın cansız bedenini görmesinin akabinde ona yanaşmadan gerisin geriye yeniden koşmaya başlar tekrar düşer. 



Karakol İfadesi Kırmızı Atkılı Adam ve Günce İpucu

Ardından bir sonraki sekansa geçer film. Kerem karakolda otelciyle birlikte ifade verimektedir. Filmde yanıslamaların belirdiği kırılma noktası başlamıştır izleyiciyi uyandıran bir zaman duygusu Zira Otelci, emniyetteki ifadesinde Kerem’den başka otelinde kimsenin kalmadığını belirtir. Polis memuru Kerem’e dönüp “otelde kimse yokmuş emin misin “dediğinde “gördüm odasında bir şeyler yazıyordu” diyor Kerem. Öte yandan Kerem, memurun “Gördüğünü iddia ettiğin kırmızı atkılı adam dışında başka birisi var mıydı “ sorusuna cevaben verdiği ifadesinde gölde gördüğü kadından hiç bahsetmez. Yoktu der. Memurların başka detay var mıydı sorusuna da  “ güncemi düşürdüm” der .. Kasabadan bir yere ayrılmaması tembihlenen Kerem odasıa döner 



Sonraki sekansta saat kulesine ve sonra odada aynaya bakar .Odasında kapatılmış bir kahve fincanını aşağıya indirip resepsiyon gorevlisine gorsa da kimse yok, kadın da gitti yanıtını alır.Papağanla ilgilenen otelciye odasını değiştirmek istediğini söyler. Sonra odasında yeni odasından saat kulesini izler bir sonraki sekansta 



Ardından gelen sekans Gölde yapılan tahkikatın görüntüleridir ve inceleme neticesiyse izleyiciyi aymaya sevkeden başka bir detay daha vardır .Kırmızı kaşkollü adamın cesedi bulunamamıştır. İhtimaller yolu çatallaşmaya başlamıştır . Ya görünenin dışında bilinmeyenleri bol bir cinayet ve kaybolmuş bir ceset öyküsüdür ya da film anlatısında zaman bükülmektedir. Bu bükülme Flashback- Flashforward hissinden farklıdır. Gizli Yüz filmlerinin içinde ve bazen Göl de hisseder izleyici kendini .Bu arada tanıştığı efsunlu ve gizemli bir kadın ile kaderi ve yaşamı değişen adam hikayesi vardır yine tıpkı Gizli Yüz’deki gibi. Birinde bir fotoğrafçı adam diğerinde saaat tamircisi bir gezgin. .Gizli Yüz filmindeki fotoğraftaki saat tamircisi adam , Akrebin Yolculuğu Filmindeki saat tamircisi ile bağlanır bir yandan .Filmi izledikce bazen Lars von Trier’film serilerine bazen de Tarkovski ‘nin sinematogrifisne gidip gelmeler yasıyorum . Bu arada Akrebin Yolculuğu’nda da tıpkı kasaba, saat kulesi vb pek çok benzer imgeyle dolu Gizli Yüz filmi gibi bir sırrın peşine merak duygusu ile gider filmdeki adam.. yani Kerem. 



Agah bey,Zamanın Tamiri için İkna Olur

Agah bey, tepeden bakan bir ses tonuyla kanyağını kafasına dikerken, bir yandan konuşur.ormanda.” kimsin sen dün daha saati tamire geldim dedin elinde bir anahtarla geldin şimdi de bir cinayeti gördüğünü söylüyorsun” deyince Kerem düzeltir “Cinayeti demedim sadece ölü gördüm diye. Ağah bey ..bir silah sesi duyuyorsun ardından da gölde bir ölü görüyorsun .Bütün bunlar sana bir cinayeti çağrıştırmıyor mu diye sorar. Sadece saai onarmaya geldiğni teyit alan Kerem’e anahtarı verip akşam eve davet eder. Agah bey’in her daim Kerem’ e kıl kaptığı ve tepeden baktığı okunmaktadır. 





Meğer o Gizemli Kadın Agah bey’in eşiymiş, Kuleye bir de Çan İstemesin mi !



Bir sonraki sekans Kerem Agâh Bey’in evine davetine icabet eder. Av tüfeği ile ugraşmaktadır Agâh bey ve avın insanı genc tuttuğundan bahseder..Hükmedici ama öncekine göre daha yumuşak bir tonlama ve edayla kasabada hiç saatçi olmadığını söyler Kerem’e. Kulenin 2 anahtarı oldugunu birinin kendisinde diğerinin eşinde olduğunu ve anahtarı nasıl edindiğini anlamadığını da sözlerine ekler. Kerem!in cevaplarına istiinaden “Kerem ustanın hikayesine inanalım ama göldeki ölüye inanmak zorunda değiliz “der .Filmin onemli yerlerinden biri de bu ksımdır. Karısına “ dostumuz göl kenarında bir ölü görmüş” der .Agah beyin eşi Esra ile de tanışırınca, Kerem, hem saat kulesinde hem de göl kenarında gördüğü kadının, Agâh Bey’in eşi Esra olduğunu anlar . Esra’nın talebi ise , Kerem’den saati onarmakla kalmayıp, saat kulesine bir de çan yapmasıdır . O sırada çan imgesi bana bir an Gizli Yüz filmindeki insanlara saatlerin sırrını anlatmak isteyen ve bu sayede insanları kederlerinden kurtulabileceğine inanan saatçinin dükkanının kapısındaki minik çanı , saatli kilisedeki büyük çanı ve yine o filmdeki cüceyi düşündürür.



Kırmızı Atkılı Adamın cansız bedeni bulunamaz-Sarkastik

Takip eden sekansta 11 nolu yeni odasında Kerem’i odasında polis memurları beklemektedir .”Gölde bir şey bulunamadı ceset meset yok ve bu durumda karakol olarak biz senin ne yapmak istediğini anlayamadık” der memurlardan biri. Sonra da alaycı bir şekilde üşütüksün demeye getircesine “ manzaran da pek güzelmiş ben olsam bu odadadan hiç çıkmam” der.Önyargı ve varsayım yüklü bu sarkastik hal pek de inandırıcı olmayan bir iyimserlik gibi gözükür, zira polislerden beklenmeyen bir kuşku biçimidir görüneni olduğu gibi kabul etmek. Öte yandan cansız beden bulunmamıstır . ortada delil olmadığı icin de bir o kadar gerçekçidir tepkileri fakat memurun Kerem’e bakışı Kerem’in kale alınacak bir yanı olmadığı üzerine yoğunlaşmıştır. Otelcinin beyanı ve cesedin bulnamaması yeterli bir kanıt sayılmaktadır. Oysa filmin bu bölümde anlattıkları bir cinayetin çözümlemesi değil bunun ötesinde bir hikayedir. Spiral bir zaman hikayesi demek de yetersiz kalır.





Saat Kulesi Esra ile Başbaşa ilk Diyalog

Çan için ölçü almaktadır sonraki sekansta Kerem. Esra ‘da kulede . Çan yapımı esnasında Esra ve Kerem arasında önce diyalogar başlar Esra eskiden kuleye geldiini ve saatin sesini duymanın kendisine huzur verdiğini anlatır.Kerem’in nie çan istediniz saat kulesine sorusuna cevap olarak da “ çansız hiç saat kulesi olur mu yanıtını verir.iç mekandan saatin kulesinin tepesine dış balkona çıkarlar orada geçen diyalogda Esra bir olüden bahsettiniz bir onceki gece sorusuna “sizi de gordum öen adamın oldugu yerde” dediğinde Esra kimseyi gormediğini ve yalnız oldugunu söyler. Filmin yine zaman kavramı ile ilgili düşündrücü noktalarından birisi de bu diyalogun geçtiği andır sonra “Siz ne yapıyordunuz orada sorusuna da Kerem’den “sizi izliyordum” yanıtını alan Esra kocasının tedrginliğini yaşadığını ima eden bir duruşla çanın biteceğine dair söz vermesini ister Kerem’den onu ellerini tuatarak . ve elektriklenmeler başlamıştır bile .Esra gider.



Otelci ve Papağan

Otelde, otelci papağana kasabayı çekirgelerin bastığını anlatmaktadır “neler neler gördüm” diyerek tam bir insan sarrafı olmustur ziyadesiyle. Güneşin bir günde tam iki defa tutulduğunu gördüğünü söyler. Ben ise her izlediğim sekansta bu tutulmayı düşünüp rastantıları hala zihnimle yakalamaktayım bu meyanda . (malum 21 Haziran'da Parçalı Güneş Tutulması )) daha da anlatır. Sonra otelci Annemin beni doğurduğu günü hatırlıyorum derken i merdivenleri inmektedir Kerem. “Kulağıma ismimin bağrıldığı günü bugün gibi hatırlıyorum dediğinde” ise Kerem resepsiyona otelcinin yanına gelmiş hemen arkasında bulunmaktadır. … işte “zamana dair en muhteşem bölümlerden biri orasıdır filmin adeta “büyükbaba paradoksu” gibi. ..Bar bar bağırmıştı muezzin kulağıma deyince Kerem buralarda bir muezzin bulup bulamayacağını sorar otelciye. Sonra düzeltp marangoz der. Filmin bu kısmında papağanla konuşan otelcinin yalnızlık duygusu, Anayurt otelindeki Zebercet ‘in yalnızlık ve yabancılaşma duygularını ve hallerini hatırlatır.Yönetmenin izlediğim filmlerindeki ortak temalarındandır bu yalnızlık hep. 





Sonraki planda , çanda asılı adamlar Kerim usta diye seslenip Kerem ismini düzeltse de yine ismini bildiği gibi Kerim usta diye söylemeye devam ederken, Kerem onlara taşır mı sizi deyince aldığı cevap “Taşımaz olur mu Ayasofya’nın çanı değil ya bu” cevabını alır . Zamansal olarak gündemizmizdeki Ayasofya’nın statüsünün değiştitilip değiştirilmemesi gibi bir konu ile bu tesadüfi kesişme de dikkat alanıma girdi elbette. Duyargalarım her an açık. Filmdeki tekerrür hissi içine gelmiş şu anda 2020 senesi içinde geçen rastlantısallıklar. 



Otelde yeni müşteriler vardır .Müzik icra edilmektedir. Görme engelli udi önce olmak üzere saz heyeti görünür.Her yıl yapılan ve üç gün süren panayır için geldikleri anlaşıır. Onların üçkağıtçı menajeri de hava almaya çıkar. 





Esra ve Kerem birbirlerine hayli yaklaşıp gizlice buluşmaya başlamışlardır.Tam bir Aşk-ı Memnu hikayesidir (Yasak Aşk) 



Kerem kasabanın Pazar yerinden geçerken Esra da pazardadır .Kerem diye seslenir .. kendiisni görmezlikten gelmesine serzenişte bulunur Kerem’e .Kerem ‘de Agah bey in mesele çıkaracağını ve söz olacağını ima ederek sadece “Ama düşündüm ki der” ..Ne düşündüğünüzü biliyorum sorun değil der Esra .Mahalle baskısına aldırmıyorum derscesine. Dokuyorum tezgahım var der. Yoldan geçerken bir sokak tiyatrocosonun “ince uzun masal kılıcı imgesi “ düşündürücüdür.Yolda öğrenir Kerem Esra’nın adını . Buralı değilsiniz değil mi diyaloguna Esra’nın yanıtı “Öyle görmek istediğiniz için” olur .Filmin onemli mihenk taşlarından birisi de burasıdır . Esra’ya hak veriir Kerem.Esra da belki der ve yolları ayrılır o noktada bir göz (boncuğu )motifi önce uzak sonra yakın plan görünür . tekrar nasıl göreceğim sizi der Kerem.Beni tekrar görmek mi istiyprsunuz diyerek uzaklaşır Esra arkasına bakmadan . Bu bölümdeki çarpıcı zaman kavramlarından biri de Matrix ‘teki zaman algısından biz tavşan deliğine kadar alıp kuantum algıya kadar sıçratabilecek kadar pek çok delili olan bir olgunun dört kelime ile anlatımıdır . “ öyle görmek istediğiniz için. Bu söz Aristo mantığı ile ve sığ bir nedensellikle anlaşılamayacak bir cümle içerir. Öyle görmek istediğiniz icin.... “ Kuantum fiziğinde zaman her yerdedir her yöndedir. Bir elektron siz bakmadığınız sürece yani gözlemci olmadığı sürece cisimleşmediği aya sırtımı dönsek ay orada olmazdı benzeri Shrodinger ,Heisenberg ,Einstein üçgeniyle zihnimizi kaşıyan dört kelime . Bir şey ya öyle ya böyle değil aslında hem öyle hem de böyle olabilir . Kesinliklerin yerini olasılıkların aldığı bir zaman kavramıdır. ışığın hem dalga, hem de parçacık olarak davrandığını, ortaya çıkarması açısından ve elektronların da dalga özelliklerine sahip olduğunu kanıtaması bakımından itibar gören Young yani Çift Yarık Deneynde görürüz aslında bu kelimelerdeki anlamı. tek bir elektron, iki dikdörtgen yarıktan geçirilerek, yarıkların arkasındaki ekrana yansıtılır. Esasında beklenen Elektronun yarıklardan birinden geçmesidir ama o her iki yarıktan da aynı anda geçer ve iki dalga gibi birbiriyle kesişir,ekranda sıralı aydınlık ve karanlık şeritlerden oluşan bir girişim yani dalga deseni meydana çıkar. Parçacığın herhangi bir “t” anında bir konumda bulunma ihtimalini veren dalgadır ve bir elektron, sadece tek bir noktada değil aynı anda değişik noktalarda, bulunabilir.Filmdeki zaman olgusu da bu giriftliktedir. Ve Schrödinger dalga denklemi çözümlerinden birinin içine atar izleyiciyi çift yarık deneyinde Parçacıklar tek tek atıldıklarında yarıkların her ikisinden de geçerken elektronların bilincinin konuşulduğu bir çağda bir önceki yüzyılın son çeyreğinde çekilmiş bu filmin tüm bunları yakalaması da şaşırtıcı değil elbet zira kadim bilgelik ve ilim kitapları günümüzün delilleri ile olmasa da sezgisel akıl üzerinden zamanın doğrusal olmadığını dile getirmişler, sanatçılar şairler felsefeciler bunu sözlerine , eserlerine taşımışlardır. Şimdi tekrar Esra’nın söylediği söze dönersek … gözlemci etkisine gelelim. Aynı Çift yarık deneyinde yarıklara gözlem aleti yerleştirildiğinde kameradan önce ekranda dalga deseni oluşturan elektron bu kez normal bir parçacık şeklinde davranır.Yani ilk beklendiği gibi tek yarıktan geçer. Yani “sen Ay!a bakmasan ay orada olmazdı “ dedikleri tam da bu . kuantum fiziğinde çökme denen bu haidise ihtimaller içinden sadece bir olasılığın gözlemcinin gözlemesi sonucu gerçekleşiyor. Tüyler ürpertici bir dört kelime.Öte andan ayna imgesi ve görmeyenlerin sezgisi ve mavi göz sembolü de fimin tamamını izleyince daha da bütünleşiyor imge olarak kullanılan aynanın arkasını görebiliyoruz zamanda. Tasavvuft ayna çağrışımlarından kuantum fiziğine kadar uzun bir yolculuğu vardır filmin tümünde geçen aynanın ve zamanın bu sekansta. Sürekli ayna tutar Esra Kerem’e . ezeli tecelli sırları, uzun olmayan cümlelerde biraz merak uyandıran biraz da kendine has bir kibirli ama Kerem’e karşı istekli ,flörtöz hali ile döker Kerem’in zihnine. zamanlar arası geçiş devam etmektedir. 





Esra bir Randevulaşma Notu Gönderir Kerem’e 



Saat kulesinin penceresinde cam olmadığını ve kırık bir cam parçasının olduğunu bilmekteydik. Oraya cam takılacak renkli değil düz cam konacak diyalogları ardından Kerem vidaları sıkıştırmaktadır. Kasabalı iki cocuk elini yumruk yapıp haydi bul oyunu oynarlar ellerini Kerem’e göstererek. İlk denemesinde boş bir kağıt parçası vardır diğer çocuğun elindeki ikinci kağıtta randevu yeri vardır Esra’nın çocouklarla Kerem’e gönderdiği nottur bu. 



Yeni bir sekansına geçer film .Göl kenarındadırlar.Kurbağa sesleri işitilir. “Demek yer burasıydı” der kadın. Kendiisni gördüğünü neden kimseye söylemediğini sorar Kerem’den gelen yanıt “belki başınızı belaya sokmamak ya da söylememem gerektiği icin” dir. . Esra ; buraya neden geldiğinizi bilmek isteseniz benimle gelin der ve sandala binerler. Ben bienal davetiyesindeki kayıga bakarım bir kez daha filmin o kısmını izlerken. İtibarlı biri olan babasından bahseder kürekleri Kerem çekmektedir . Bir an Gizli Yüz’de kadının babasından yolculuk sırasında bahsettiği anı hatırlarım kadınların baba figürüne verdiği anlam da Yonetmenin kullandığı imgelerden biri .tekrar Akrebin yolculugunun göl sekansına döner zihnim. Esra devam eder ve yıllar sonra bu saat kulesinin sahibini tanıdım kültürlü güçlü ve etkileyiciydi der evlendiğimizde sat kulesini bana armağan etti dediği saat kulesinin sahibinden bahseder .Kolyesini tutmaktadır güneşte parlar ışık oyunları boynundan çıkarır Esra .Ne var içinde sorusuna merak mı ettin der deyince o kadar da değil yanıtını alınca Kerem’den ve üst perdeden ses tonuyla “ son defa soruyorum dedikten ve Kerem’den tekrar eminim yanıtını aldıktan sonra bırakıverir suya madalyonu . Esra ‘nın gizemli bir hal ile tam bir manipülatör oldugunu düşündürmektedir bu anlar . Kerem madalyonun arkasından suya atlayınca endişelenir. Kerem sandala yaklaşırken suyun aynasında (aksinde kendi yüzünü görür).Kerem’in suda oldugu anlar Esra korkup endişelenmiştir . Kerem bulduğu madalyo icin “bulamadım, hiç bir şey görünmüyor” demiştir. 



Sonraki sekans görme engelli saz heyeti domino oynamaktadır otelde. Elma servis edilir oyun esnasında. Menajer ortadan kaybolmuştur. Bu elma imgesinin yasak aşkı temsilen sonra yeniden çıkacağından habersiz diyerek bu kez anlatımım icine bir spoiler karıştırayım.





Çanı yaptırtmak için Kerem dökümcüye gider.Dökümcü usta bir açıdan bakıldığında Hintli aktör Amitabh Bachchan’a benzemektedir. Dökümcü Kerem’e “böyle bir sipariiş vardı sanki” dedikten sonra seneler evvel Gölköy’den bir saatçinin aynı ebatlar ve modelde bir çan siparişi vermesine rağmen teslim almadığını yıllardır çanın öylece durduğunu söyler ve çanı gösterir. Kim ısmarlamıştı sorusuna “ bir saatçiydi galiba” yanıtını alır Kerem dökümcüden. Deftere bakar dökümcü okur yazıyı ve adresi “Gölköy Saatçisi Tekerrür sokak no 27 “ .. işte zaman sarmalı ve tekerrür .Gizli Yüz Filmi gibi zaman ve uzam kavramı olabildiğince soyut anlatılmış. Ve olguların tekrarlanması da bir başka benzerliktir iki film arasında.



Kerem dökümcüden bahsi geçen saatçinin adresini alıp uzun zamandır kullanılmamış metruk atölyesine gider. Tekerrür yazısı elyazısı ile yazılmıştır sokak tabelasına .Kapı gıcırtısı duyulur



Bu meyanda Agâh Bey’in daha önce kasabanın hiç saat tamircisi olmadığını söylemesine anlamlandırmayan ve yalan söylemesinin sebebini araştıran Kerem gece yarısı Ağah beyin kapısını çalar elinde çizimlerle beraber. , kendisine niye böyle söylediğini sorar .Arada geçen ve tafrasından geçilmeyen Agah beyin hasmane br tutum sergilediği konuşmanın pek de hoş bir sohbet olduğu söylenemez . Neler saçmalıyorsun, nereye varmak istiyorsun diye başlar söze ve neden bunun kendisinden gizlendiğini öğrenmek isteyen Kerem’e bu seni ilgilendirmez cevabını verir . Gerçeği bilmenin hakkı olduğunu söylemesi üzerine de sen bir hafiye misin yoksa ortalığı karıştırmak isteyen bir macerapers misin diye konuşur.”.Saat ustasıyım “deyince Kerem özgüvenli bir şekilde Agah bey bizim saaat ustasına falan ihtiyacımız yok diye cevap verir ve daha fazla başımı ağrıtma diyerek şak die Kerem’in suratına kapıyı kapatır. Bu konuşmanın tahlili düşündürücüdür . Zira buradaki öfkeli tavır gerçeğin üstünü örtmek isteyen saldırgan bir kişinin tavrıdır.



Kerem, evden uzaklaşırken evin penceresinden Agâh Bey’le Esra’nın başta önce Agah beyin omuzlarına sonra şakaklarına masaj yaparak başlayan ve Agah beyin buluzunun düğmelerini açmasından sonra şehvetlenecek gibi meyleden fakat sevişmeye devam etmeden Agâh Bey’den uzaklaşan Esra’nın , sonrasında pencereye yaklaşınca olanlara şahitlik eden Kerem’le göz göze geldiği sekansın içinde bulur izleyici kendisini birden. Esra’nın kocası Agah bey ile romantik bir bağı olmadığı bir kez daha görülürken Esra’nın soğuk görünümlü hallerine ragmen libidosunun da pek düşük olmadığı hissi yansımıştır o sekansta.



özensizce kurduğu cümleler, kibirli hal ve tavırlarından özgüven eksikliğinin yanısıra yetersizlik hissi olduğu belli olan Agâh Bey bu dikizlenme hadisesi farkedince , elindekinin alınması kaygısı ve hissettiği tehdit algısını kıskançık ve rekabet duygusunu su yüzüne çıkarır. kendisinin sağır ve dilsiz adamı Kerem’in başına odunla vurmak suretiyle yaralar . Kafasına odunu yediğinde göldeki yüzü belirir kadının. (Esra’nın)



Kendine gelİdiğinde odada yatakta yine bir başka görüntüsü belirir Esra’nın . Burada elinde odun nobet tutmaktadır dilsiz sağır adam. Agâh Bey Kerem’den kasabayı terk etmesini ister. Söyleyiş biçiminde biraz öğretmen edası ile farkına var titre ve kendine gel der gibidir.



Bundan sonraki sekans,Agah bey zorla Gölköy istasyonundan ilk trene bindirtir Kerem’i . Bu arada kendisini zorla istasyona getiren dilsiz sağıra Kerem “Öküz gibi bir herifsin boyunduruklu bir öküzüsün” diyerek lafını da çakar . Kerem’in peşisira Esra’da binmiştir trene, Kerem’in alnı yaralanmıştır Esra kompartmanda karşısına oturur, ilkinnde Kerem oralı olmayınca iki kere “nereye gidiyorsun” diye sorar Kerem’e. .Ses tonunda hesap sorar gibi bir eda beni bırakıp nereye gidiyorsun anlamını da içinde taşımaktadır yine hafif üst perdeden bir sestir. Nereye olursa , beni bekleyen saat neredeyse oraya cevabını verir. Kerem!in aslında nereye gideceğini bilmeyen ve sürekli arayışta olduğu ve rüzgara savrulduğu hissini tekrar alırız .Bir başka konu kadını yan, Esra’yı sevse bile Agah beyin dayatmacı arzusuna binaen savaşmayıp trene binmeyi ve kasabadan uzaklasmayı secmiştir Kerem.Seçmese de karşı koymamıştır. .Bu noktada Kerem’i fazla mücadeleci olmadığını ama bunu pasiflikten ziyade kendisni bir anlamda akışa bırakma tercihinden kaynaklandığını da anlarız . Yani bu tercihin görüntüsü teslimiyetcilikten ziyade bir yol kapalıysa o halde oteki yoldan gidelim bakalım oarada ne var halyle yeniden mistik cagrısımları da beraberinde getirmektedir. Esra yarasına dokunur eliyle Kerem’in hafifçe kafasını uzaklastırmasına da acıyor der. Kerem daha önce Esra’nın göle attıktan sonra atlayıp sudan çıkardığı ama bulamadım dediği kalpli madalyon kolyeyi verir Esra’ya .”Buldun onu demek” der Esra, alır kolyeyi ve boynuna takar .. Ben de gelebilseydim der Kerem’e .Kerem benimle gel deyince hayır der. Gelemem buradan ayrılamam der neden sorusuna buradan ayrılamam anlamıyor musun deyince Kerem “anladığım tek şey dün gece gördüklerim diye karşılık verince Esra aşk ediverir tokadı Kerem’in yüzüne .Kerem’in kastettiği Agah bey ile önsevişmedir. Toadı attıktan sonra hışımla kalkar ayaga esra kompartmanın kapısına gelir “ dün gece gördüklerin ..” der sözünü tamamlamadan “ dur gitme der arkasından Kerem. Peşi sıra takip eder trende 



Esra Kerem’in işi bitmeden kasabadan ayrılmasını istemez. Trenden atlar. Kerem, filmdeki Karakteri içselleştirerek başarıyla oynayan Esra’nın (Şahika Tekand) ardından trenden iner ve saat kulesinde yarım bıraktığı çan işini tamamlamaya karar verir. Esra’nın Akrebin yolculuğu’ndaki trendeki hali bana Anayurt Oteli’ filminde de rol alan Şahika Tekand’ın Ankara Trenindeki hallerini hatırlatır. Kavur’un filmlerinde kadınlar uzun cürmle kurmaz ve hızlı hızlı konuşmazlar. Adamlar da öyledir. 



Bir sonraki sekans dökümcüdür ve Kerem çanı almaya gelir alır ve Saat Kulesine dogru yola cıkar sonraki sahnede. 



Ve muzik taksimi ile panayırda kör müzisyenlerin verdiği konseri sekansına girilir .Agah bey ve Esra yanlarında da dilsiz on sırada olmak üzere pardesüleri paltoları üzerinde şekilde kasabalılar konseri dinlemektedirler.O esnada salona giren Kerem’i ilk Esra görüp başını çevirip kıpırdanınca farkeden kıskançlığının şiddeti artan ve her şeyin sahibi olduğunu sanan tavrıyla gücünü iktidar hırsı , varlık ve nüfuzdan alan , görünüş itibarıyla çok da karizmatik olduğu hissi vermeyen, agresif ve dürtüsel arka beyniyle hareket ederek Agâh Bey “bu kadın benim” der gibi gibi aynı zamanda Esra ya da “bir yere gidemezsin” mesajı verircesine Esra’nın elini epey sıkıca kavrar. Elini Agâh Bey’in elinden kurtarmaya teşebbüs etsede bunu beceremeyen Esra yerinden kalkarak konser salonunu terk edince , herhangi bir yenilgiyi kabul edemeyecek mizacıyla Agâh Bey’ de salondan ayrılır.Tabi has adamı Dilsiz de onun arkasından. O sırada sezgileri son derece güçlü olan körlerin şarkının ritmini giderek arttuırdığını kör kadının sesiynin daha da güçlendiğini ve salonda ampulü patlattığını görürüz. Toplumdan dışlananlar noksan görülenler,gözleri görmese de görme eyleminin izafiliğine binaen sezgisel olarak ortada bir gerilimin olduğunu hissetmişlerdir. Görmek – görmemek bu filmin zaman kadar en güçlü ve ön planda temalarından biridir. Gözleri olanların bile göremediğini , görme engelliler görebilirler sezinleyebilirler. 



Papağan Hayata Bağlar mı bir İnsanı 

Kerem önce kendisine getirilen bir saati eline alır almaz ayarlar tamir eder ve sonrasında oteline gectiğinde otelci papagana bir şeyler anlatmaktadır . Baş harfi “S” dediğinde Kerem gelir resepsiyona ve selam dediğinde sözcük de S ile başlamaktadır . Ben dondum deyince anında otelci anahtarı verip “odanız hazır” der.Nereden biliyorsunuz doneegimi deyince de muzisyenlerin soylediğini onların kendisini konserde gordukleridir .işte can alıcı noktalardan biri yine burasıdır .Görmeden Görmek ... Görme engelli müzisyenlerin sezgisi gayet güçldür. Sonra susar Kerem ve otelciye bu papagan konuşmaz mı der , konuşmaz yanıtını alınca ama siz onunla konuşuyoruz dediğinde otelci “ E sizinle de konuşuyorum “ şeklinde bir hazır cevap verir. Bu kısım otelcinin o alicenap, babacan keyifli ve kıvrak zekalı,bilgece yanını gösterir .Yalnızlığından hayata papagan ile bağlanması bir anlamda onu zayııf gösteriyor hissi verse de ilk bakıldığında esasen otelcinin hayatındaki büyük bir boşluğu kapatıp tatmin duygusu vermekte ve enerjisini de diri tutmaktadır otelci için bu papagan.Öte yandan iletişime de açıktır bir yanı. Kendi iç seslerini dinleyenler, mizacının da elverişliliği ile bu yalnızıkların içinde daha da bilge hale gelirler hissi de vermektedir bu noktada . varoluş felsefecilerininin ve psikologların muhakkak bu bölüme dair anlatacakları çok şey olacaktır. Cast Away film de hayata tutunmak için voleybol topuna tutan Tom Hanks’in canlandırdığı karakteri anımsattı bana bu sekans bir an. yalnızlıktan muzdarip kimselerin tek başına kalınca ya da yeterli sosyal bağa sahip olamadıklarında Karamsarlık sarmalına girmek yerine bu boşluğu bir nesne ya da başka bir canlı ile kapattıkları aşina olduğumuz bir olgudur. Bu sekansa tekrar donersek , Kerem odasına giderken ve otelci ben sizinle de konuşuyorum dedikten sonra , otelci papağanı kastederek der ki “ “nereden buldunuz onu” diye soracaksınız “ . Sorar Kerem bu soruyu . Bir müşterinin getirip bıraktığını ve sonra da gelip almadığını öğrenince otelciden. Sessiz sessiz ama otelcinin duyacağı bir ses tonuyla “ çan gibi “ der öyle ya çan da sipariş edilmiş ama gelip teslim alınmamıştır. Otelci “inanmadınız dediğinde inandığını fakat garipsediğini söyler ve dışarı da çıkmıyorsunuz deyince otelci çıkmıyorum bu geldğinden beri der papaganı işaret ederek . Kerem ve odasına gider. 



içinde olmadığım zaman gibi



Saat kulesindeki çanı tamamlamak için Kerem’in geri döndüğünü gören Esra ‘nın mutluluktan ağzı kulaklarında fiyonk yapmaktadır Kerem ile gölde buluşurlar.Kerem iki arada bir derede hiç bir yere ait olmayan bir adamdır . Esra’nın kırmızı bir pelerini vardır üzerinde .Kerem’ e döneceğini biliyordum der.Ormanın icinde yürrürler bir müdet sessizce yaprak hışırtıları duyulmaktadır. Ayaküstü seviştiklerinde Esra hayli ihtiraslı görünmektedir ve yineler aynı sözcükleri “döneceğini biliyordum “.Sevişmenin detayları atlandıktan sonra geçilen planda Esra ağaç dibinde hafif yatar vaziyette başını Kerem’e yaslamış halde o efsunlu cümleyi kurar . filmin yine can alıcı nokalarından biri orasıdır “ içinde olmadığım zaman” gibi der içinde olmadığım bir zamanda gibiyim suyun üzerinde yürümek bulutların arasında uçmak gibi der .Kerem hafifçe sırtını sıvazlayarak sefkatli bir şekilde okşamaktadır kadını . Muzisyenlerin konusmaları duylulur ..”Kokusnu da duyuyorum “ der biri .Kerem bizi gözetlemeye gelmişlerdir der körleri kastederek Esra’ya . Bir süre uyur Kerem.Bir yaprağı yüzüne sürerek uyandırır onu Esra .Hayli yumuşak bir ses tonuyla “ düş görüyordun” der.Kerem uyanınca belki defalarca gördüğüm ama unuttuğum aynı düş ve hatırlayamıyorum der. Esra kalkıp yakındaki bir başka ağacın dibine oturur ve Kerem sorar “nasıl biriydi” Esra sessiz derin bakışları vardı,becerikli usta elleri, buraya ait değildi sanki , hep gitmek uzaklaşmak birbirinin peşinden koşan iki cocuktuk , sık sık evimize gelir , tezgahın önünde durur babamın kumaş dokuyuşunu seyrederdi.büyülenmiş gibi.Kendi uydurduğumuz bir oyun vardı.Birbirimize ayna tutardık . küçük el aynaları .O kendi aynasında ,bir dilek tutardı bende anca gerçekleştirmeye çalıştığımız ikimizi aynı aynada görebilmek 

Ne oldu ona diye sorar Kerem. Esra “ gitti der ve ekler düşünü hiç mi hatırlamıyorsun. Kerem’den gelen yanıt hayırdır. Filmin can alıcı yeri ve çözülme nokatalarından biridir burası. Esra Kerem’e gözlerini kapattırır hafifçe ayak parmaları üzerinde Kerem’in boyuna eriserek onu dudaklarından öper ve tembihler sakın gözlerini açma diye. Daha ne kadar bekleyeyim diye sorar Esra diye seslenir kimse yoktur. 

Bir sonraki sekansta kör kadın küçük bir çıngırak çan atar göle. Müzisyenler de yanında .Görmeyenlerden biri bulur çıngırak benzeri çanı. Sonra gözü bağlı şekilde çanı bullma sırası Kerem’e gelir yanlarına katılınca .çanı bulmaz . Güncesini bulur . işte filmin kendi kendini açıkladığı noktalardan bir de budur .Daha önce Kerem karakolda otelciyle birlikte ifade verirken son detay olarak güncesini düşürdüğünü beyan etmişti kırmızı atkılı anlatırken. Körlerden biri sorar ne bulmuş güncesini bulmuş , peki çan ne olacak der kör müzisyenin biri o sekansın ilgili planı kapanır . Gözleri açıkken bulamadığı günceyi gözleri bağlanınca bulması da düşündürür insanı. Bazen bazı şeyleri görmek için gözleri kapatmak iyi oluyor .Ben de güvenli bir dansın icinde isem kapatırım gözlerimi . 



Kör şarkıcı kerem’i ziyaret ediyor 

Gölde çan bulmayı beklerken daha önce düşürdüğü güncesini Bulan Kerem odasında güncesine bakmaktadır kapı çalar . Bu sekans kör kadının Kerem’i ziyaretidir.müsade isteyerek içeri girer buyur edilince kadın. Eline bakar Kerem’in görmeyen gözleriyle sezgisel olarak görmeye başlamıştır. 



kendileri gibi onunda kayblmuş beldeleri unutulmuş kasabaları dolaşan bir seyyah olduğunu ve kendileri gibi bir yerden başkasına savruldacağını ama Kerem’in çıkacağı bu yolculuğunun başka olacağını söyler anlatamam size der . öleceğini görmüştür Kerem’in . Kavur’un ölüm algısı yok olmaktan ziyade bir hayattan bir başka hayata savrulmak olduğundan ölüm sonrası da yolculuğunun devam edişinin anlamıyla beraber filmin ileri sekanslarında anlıyoruz . Kerem gözlüklerini çıkarmasını rica eder kör kadından. “Ne görüyorsunuz” dediğinde çok güzel der Kerem. Kör Kadın panayır sona erdi yola çıkıyoruz der.Panayır sırasındaki sahnede 4 sandalye görünür 2 şer olarak birbirlerinin eşleridir iskemleler. Sezgiler ve kavramlar da zaman gibi içiçe geçmiştir. Bilgileriizn tek kaynağı beş duyumuz değildir , algımızın önemli bir kısmı da sezgidir. Yine burada anlatılan ölümün bir son olmayışı ve tekereürlerden ibaret hayat olgusu olması bana.” Paulo Coelho.’nun “Zaman öldürmek yerine bir şeyler yapın; zira zaman sizi öldürmekte” 


Matrix filmini düşündüm bir an Neo'nun gözleri kör olduğunda Smith'i görebilmesini ve bunun da aslında sezgilerin güçlenmesinden ziyade hakiki dünya sandıkları dünyanın da aslında Matrix olduğunu hatırladım. Ve birden aynı şeyere nasıl 360 derece bakıldığında görecelik kazandığını da gecirdim zihnimin arka odalarından. Daha Wachowski Kardeşlerin (Lana Wachowski, Lilly Wachowski. ) yazıp-yönettiği Matrix filmi bile yoktu oysa bu film çekildiğinde . 


Otelin isminin Gölköy Oteli olduğu gözükür sallanmaktadır yine o Göz sembolu çıkar



Papağan Elden Gider

Papağanın sahibi Cüce papağanını alıp bol serüvenli bir hayat yaşamak istediğini söyler ve Afrikalı papağan olduğunu öğreniriz. Iyi müşteriyim havlu falan çalmadım biraz zayıflamış galiba ama herşeyi Otelci ağlamaklı olur .Oysa o papaganla hayata bağlanıyordu .

Herşeyin sahibi var hikayede saatin sahibi çanın sahibi ve papağanın sahibi.Sahibi alır götürür papağanı .




Günce- Sanki gölün suları herşeyi silmiş 

Güncemi kör oyununda yeni buldum der odasında Kerem ama silinmiş, gölün suları herşeyi tüm geçmişimi silmiş .Bu güncenin bana ait olduğundan bile emin değilim der. Geleceğin teknoloj,lerinde artık her daim distopk ve kurgu bilim filmler buna benzer konulardan ilham alıyorlar hafızaları anıları siliyorlar ve hiç biri bu duyguyu ve zamanı böylesine derinden hissetiremiyor. Sonra Kerem devam eder kendi iç konuşmasına günce elinde.Şimdi nereden başlamalıyımEsra’nın anlattığı hikayeyi unutmamak icin yazmalıyım derken güncesie o zaman Türkçe’ye Akıl Defteri, olarak çevrilen kısa süreli hafıza kaybı olan bir adamın hikayesini konu ed,inen Christopher Nolan ‘ın yönettiği Memento Filmininin icine gider zihnim bir an . 



Saat çalışır ve yasak meyva kırmızı elma,Yasak Aşk 

Bir sonraki sekans Esra elinde bir sepet icinde kırmızı elmalar saat kulesinde merdivenleri çıkmaktadır .Sana elma getirdim der Kerem’e . .Elmalar Havva’dan bu yana kandırıkçı o kadını ve yasak aşkı temsil etmektedir bir anlamda ve bir günahı . Saatin çalıştığını görür . Çarklar dişliler eskiden oldugu gibi çalışıyor der.ve sorar Kerem’e bunlardan biri eksilirse ne olur? Diye .Cevap verir Kerem “ durur” . Esra kırmızı hırkasına sürerek temizlediği kırmızı elmayı yine o yarı hükmedici sesi ile Kerem’e sunarken “ yemeyecek misin “ der. Bir ısırık aldıkta sonra elmadan yok oldun ortadan der Esra’ya Kerem. Ne zaman deyince Esra. “Gözlerimi kapattırdın ve yok oldun” der. Göz simgesi filmin bir başka anahtarıdır, kör kadının gözkeri Kerem’i gerek çanı ararken müzsyenler tarafından gözlerinin bağlanması gerek gölden ormana geçtiklerinde Kerem’in gözlerini kapattırması, Rüzgarda sallanan Esra’nın evinin yolundaki Göz işareli levha ve görmek ve göz temalarına göndermedir. Devam eder konuşmaları .Esra göz kapatıp ortadan kaybolmanın sadece bir oyun olduğunu söyler. Saatin tik takları duyulurken Kerem Agah bey der ve pencereden Agah beyin gelişi gözükmektedir .Buradaki anlatıda ilginçtir .Biz izleyici olarak önce pencereden agah beyin gelişini görmeyiz önce Kerem görür , sonra sözle anlatılır ardından bize gösterilir Agah beyin Saat kulesine yaklaşması .Bu zaman dizgesi de anlatımın bir parçasıdır. Esra burada kalacağım der ısırılmış elmayı alır dişleye dişleye giderken agah beyi kastederek onu daha iyi tanıma fırsatı bulacaksın der. Elmayı ısırı bir köşede duruyordur gah bey merdivenleri çıkar . İşler ne durumda bakmaya geldim der Kerem. bu arada grannd tuvalet iki dirhem bir çekirdek giyinmiş haldedir ve cebinden zincirli bir köstek saat görünmektedir Agah beyin . Görüyorum Esra hanım da benden meraklı der. Bu da kaybettiğini söylediğin defter galiba diyerek Kerem’in güncesini alır eline gözlüklerini de takarak yarı alaycı birifadeyle ve ne hoş tesadüf der Kerem buldum dediğinde. Kerem bu günce bana ait der.Yani Agah beye okuma onu demeye getirir ama Agah bey hiç oralı olmaz ve der ki “ Biliyorum ama içinde bana ait olan şeyler de var “ Esra ve Kerem gözgöze gelip birbirlerinden göz kaçırmaktadırlar. Esra “ iki erkeğin arasındaki kız kavgası” olugunun idrakıyla yalnız bırakır onları uzaklasır oradan.Tam bir yere bakan yürek yakan edası. Agah bey de günlüğü atarcasına bırakır ve gözlüğünü cebine koyarken umarım stesinden gelemeyecegin şeylere yeltenmezsin diyerek gider. Bir tehdit sahnesine tanık oluruz. Kerem sessiz kalır ısırılmış elmayı eline alır ve o plan da kapanır. 



Bir sonraki sekans oteldedir. Otelci oda yok der iki müşteriye otel doludur der yadırgar müşteriler durumu giderler. Otel halbuki boştur. . Kerem otelcinin tavrını farkındadır suratından düşen bin parça papagan mesleei der ve o sekans diğer plana geçilir odasına girer Kerem saat kulesine bakar ışık görünce tutar saat kulesinin yolunu. 





Onarılmış Saati Döverek Bozmaya Çalışan Kadın 

Bir sonraki sekans gecilir. Bildğimiz üzere Kerem, saat kulesindeki saatin onarımını tammalamış çanı takmış çalıştırmıştı Fakat Esra Kerem’in işini bitirip kasabadan ayrılmasına mani olabilmek gayesiyle saati hışımla tekrar bozmaya çalışır.Sanki saati hatta zamanı dövüyordur. Ne yapiyorsun sorusuna büyü yaptım der.sonra da İşin bitiyor ve gideceksin . Kerem, Esra’nın kendisiyle gelmesini ister gelemeyeceğini tekrarlar Esra. Sonrada “Biliyorum sen yine de gideceksin başka saateri onarmaya onlara can vermeye.Bu kuleye her bakışımda buradan giden birini hatırlayacağım. Çanın her çalışında “ der Esra . Kolyesi de boynundadır. Esra icin Kerem’Iin gitmemesi elzemdir .Saati bozarak seni burada tutabileceğimi sandım diğer anlattıklarım masal..bitsin bu masal deyince, buna karşılık Kerem “bana masal olmayanı anlat , seni burada tutan gerçeği “der .Esra herzamanki uslubuyla gizemli halini sürdürerek “ gerçeği mi bilmek istiyorsun “ der.Burada Esra’nın verdiği hissiyat masumane bir gizem duygusu değildir içinde kibiri hissettiren karanlık bir duygunun kasveti vardır. Gel de sana göstereyim nedenini der gibi.Yoksa Jean-Pierre Jeunet ‘nin yönettiği Fransız Filmi Le fabuleux destin d'Amélie Poulain yani kısaca Amelie diye bildiğimiz tatlı kız Amelie gibi işaretleri ve sürprizleri seven bir kızın ya da kadının öyküsü ve gizemi gibi olsaydı bu duygu bana ve dahi izleyiciye geçerdi . 




Kız Çocuğu Mezarlık 

Sonraki sekans doğa görünümü bana Andrei Tarkovski filmlerini hatırlatır .Kerem ile Esra ormanda birmezarın öönünde konuşmaya başlarlar Burada yatan kim kimin mezarı diye sorar Kerem. Deniz’in der Esra. Deniz mi sorusuna Deniz kzıım dediğinde mesar gözükür ve beyaz mezar taşında sadece büyük punto harflerle Deniz ismi görünmektedir Daha 7 yaşındaydı kaybettiğimde diye anlatır Esra öyküyü ve kızının öldüğü gün kuledeki saatin sessizliğe bürünüp durduğunu söyler. Esra’nın kendisiyle gelmesini isteyen Kerem Esra’nın kaybettiği kızı Deniz’in mezarının Kasaba’da bulunması nedeniyle kasabadan ayrılamayacağını öğrenmiş olur böylece.ilginç olan rastlantısallık benim Antakya Arsuz Tel Atchana kazı bölgesinde agatha Christie n,in Kazı evinde kaldığını anlatışım ve Mezopotamya cinayetlerini anlatmamdı zira agatha Christie’nin kzıı Rosalind’in 7 yaşındaki hikayesi ve 7 sayısının agatha Christie icin ozel onemi olmasıydı. 



Otelci Papağanın Gidişine Dayanamaz ve Hayata Gözlerini yumar 

Sonraki sekans otele gelir Kerem.Otelcinin kıpırtısız durduğunu görür giden papagan yüzünden üzüntüden ağzını bıçak açmamaktadır. Odasına çıkar Kerem bir süre sonra oda hizmetlisi kopek avlamaları sonrası ne olur aşağı gelin der.Aşağı indiğinde öldüğü farkedilir Otelcinin öldüğü adli tıp açısından ilginç br “rigor mortis “ halidir bu olum katılığı . .bir sonraki planda bir gol manzarası belirir ve sonrası ölüm sonrası adli inceleme için görevliler gelir durumu arastırırlar papağana üzüldüğü için öldüğünü söyler Kerem . 



Av Zamanı 



Karısının Kerem’e olan ilgisinin farkında olan Agâh Bey’in ruhunu, kıskançlık ve rekabet duygusu ele geçirmiştir ve hala olana bitene tepeden bakan tavrıyla , ve karsının üzerindeki iktidar alanını Kerem’ e bırakmamak ve Esra’nın üzerindeki tahakkümünü kaybetmeye niyeti olmaksızın Esra’nın yerini bildiğini düşündüğü Kerem’i ava davet eder. Kerem bu sekansta o davete icabet etmiştir . “geldiniz demek der her zamanki tepeden bakan tavrıyla Agah bey. Yanında da bir av köpeği elinde tüfek vardır. Muhtemelen o tüfek daha önce Keremle konusurken temizlediği tüfektir. 

Ava gideceğiz der .Avdan anlamam der Kerem. Tüm film boyunca izlediklerimizden Kerem’in avcı bir ruhu olmadığını da görebilmekteyiz . biliyorum ama hayatta her şeyi denemek lazımdır der Agah bey ve ava çıkmayı adeta dayatır Kerem’e o üs perdeden konuşma haliyle daha bunları soylerken adımlarını atmaya başlamıştır bile. Vermiştir Kerem’in de eline bir tufek Kerem takip eder onu .Belli bir noktaya gelince “av maharet ve bilgi işidir, ama en çok da sabır işidir der sonra .Tüfeğiyle ateş edip kuşları vurur “der. Bir yandan avlanamaya Kerem’e talkım vermektedir avlanmanın birinci şartı ateş edebilmektir.Vurup vurmadığını sonra anlarsın diye ama esasen orada vulu bulmakta olan agah beyin Kerem ‘le içine girdiği rekabette boynuzlarını çarpıtmaya çalışmasıdır ve güç gösterisidir. Bir ara av sırasında tüfegini omzuna al der Kerem’e bağıra ççağıra ve emreder bir tonda kendi de aynısını yaarak .Kerem de alır tüfeği omzuna ateş ederler ikisi de Kerem ‘e vurulmuş kuşu verir. Al sen vurdun der, ben mi vurdum gerçekten der. Filmin en yadırgadığım bölümüdür aslında bu kısmı . bazı zamanlar Kerem’in bu kadar kolay manipule olmasına şaşırı gibi . Bu işte öykünmenin izleyiciye iç içe girdiği noktadır. .Ben mi vurdum sorusuna Agah bey bazen kimin neyi vurdugu belli olmaz der.Hava karramıştır ve hala av devam eder.Kerem sigarasını ayakkabısı ile sigarasını söndürür ve oturduğu bir agac omacasındayken ölü kuşu eline alıp çocukken bir kuş vurmuştum sapanla .rastlantı sonucu , uçan bir kuşa öylesine sallamıştım taşı dediğinde içim biraz daha donar . Filmin başından beri agah Bey’in ve Esra’nın gerek zaaf gerekse karanlık yönlerini o kadar çok izlemişimdirki, sanki Kerem böyle şeyer yapamayacakmış gibi birden objektivitemden uzaklaştığımı ve izlerken subjektif hale geldiğimi farkedip hemen cıkarmaya calısırım o noktadan kendimi . Zira İnsana dair Ying ve Yang ı , her insanın iyisi kadar karanlık yanını unutmus bir hale gecmeye meyil belirmistir. Biraz ara verip deva ettim izlemeye . Aynı sekansa donuldugunde anlarım bunların gereksiz oldugunu . Çünkü Kerem şöyle devam etmektedir .Çok şaşırmıştım sonra o şaşkınlığım korku ve pişmalığa dönüştü der. Küçüçük bir serçeydi ve oracığa gömmüştüm der.günler sonra merak edip gömdüğüm yeri açtım yerinde yok deyince işte filmin altın anahtarlarından birisi de burası diyebilirim filmi sonuna kadar izledikten sonra olanı biteni yazdığım icin tıpkı kırmızı atkılı cesedin bulunamaması gibi diyelim şimdilik bu ipucu. Ne oldugunu hiç anlayamadım der.Kendi hayatı da aynen boyledir . Bu da bir tekerrürdür. Cevaben Agah Bey yanlış yeri kazdın healde der ve Kerem o gunden sonra hic bir canlıya zarar vermeye kendi kendine söz verdiğini söylediğinde Agah bey duygulu bir hikaye der yine kinaye ile .Kanyagından bir yudum alıp hava bozdu kalkalım der,Tum av boyunca tü surecleri kendisi yonetmektedir bir yandan .Gitmeden ateş ayakları ile söndürken silahını unutma der Kerem’e . Kerem ‘de aynı zamanda aklı bir karış havada bir hal vardır. Olan bitenle avla tamammen ilgisizdir. Sanki Esra ile yasak ask yasayan bir adamın kocası tarafından agır bir cezaya maruz bırakılmamak icin onun sozunu dinleyen birisi gibidir bu teslim olmus ve kuzu kuzu herşeye uyum gösteren hali . O sırada Agah bey gerçeği söyler “ kusu ben vurdum “ der .Kerem olabilir der. O’nu sana armağan ettim . ama bu başka şeyleri de armağan edeceğim anlamına gelmez der. Burada karısı Esra’yı kasdetmektedir .Gözdağı vermektedir Keremê . Agah bey şovunu yapmış ama henüz bititmemiştir. Arkasından hemen üç kere Esra nerede der Kerem her seferinde suskun kalınca. Son tekrarında daha da yaklasıp saldıracakmış gibi davranır Kerem’e. Bilmiyorum dediğinde Kerem, Agah bey “ onu tanıdığını kolaylıkla elde edilebilecek biri oldugunu sanıyorsun , onu koruyan ona bu hayatı sağlayan benim “ der .Neden bunları söylüyorsunuz bana deyince Kerem agah bey Esranın bensiz var olamayacağını anlaman için der. Ve biraz daha hair görerek “ gerçi kafanın kalınlığını saptamıştık ama der”.Kerem heybesini atıp arkasını dönünce ."Dur bakalım korkak" diye bağırır arkasından. Agah beyin o hali histeri krizine girmiş güç potentini kaybetmiş birinin hali kadar acıklıdır. Kerem birden az onceki hallerinden eser bulunmayan haliyle son derece kendine güvenli gözükür ve hesap sorma sırası kendisine gelmişcesine “ ya benden gizlediğiniz saatçi .O da korkak mıydı?" diye sorubnca Agah bey "sınırı aşıyorsun"" diye yine aba altından sopasını gösttermeketdir. Sonra Kerem daha da özgüvenle tahrik etmeye başlar agah beyi “ Esra’nın çocugunun babası da mı korkaktı “ der bu sırada yüzünde mustehzi bir gülümseme haline dayanamaz ve saldırı Agah bey Kerem’e düsürü onu yere .Yerde yatar halde iken boynuna  dayar tüfegin namlusunu ve bitireyim mi senin isini burda , geberteyim mi diye tehdit eder..O sırada sürüne sürüne  suya gider Kerem o yuzkoyun vaziyette o vaziyette ellerini kullanmadan gölden su içer. Çekilir Agah bey.Saati ne zaman teslim edeceksin der 3 gün sonra teslim alma ve kasabayı terk etmesinin sozunu alır Kerem’den.Onu sen vurdun değil mi der Kerem . Onu sen oldurdun. Der. Döner arkasını gder Agah bey. 



Bir sonraki sekans otelci oldugu icin Otele gelen müşterilere rastladıkça cevap verir Kerem istediğiniz a nahtarı seçin diye .Müşteri attan düştüğünü söyler merdivenleri çıkar 



Rüya 

Bir sonraki sekans gölde bir kayık ve göl manzarası siyah beyaza geçer film.Kerem sonra kayıgın pupa tarafında çapraz yatar vaziyette ii kere Esra diye seslenircesine bağırır.Gölde ayna oyunları Rüyada göz imgesi ve çocuklukları Kerem, Esra’yı ararken daldığı bir rüyada mütemadiyen fakat bir türlü hatırlamadığı rüyayı tekrar görmektedir. Esra’nın kendisine anlattığı hikâye ile uyan bir rüyadır bu . Esra’nın çocukken ayna oyununu oynadığı ve gerçekten âşık olduğu kişinin kendisi olduğunu gösteren bu rüyada ı köy evinde oynmaktadırlar.Çocugun boynunda kırmızı bir atkı vardır. Esra yuvarlak bir ayna tutmaktadır.aynada güneş ışığı ve ışığın Kerem’in cocoukluk halindeki yanısmaları ve saatin sarkacının kıpırtısı görünmektedir. Aynada iki cocouk saatin onunde aynı aynada gorunur. Göz ve saat plana girip cıkmaktadır. Gölköy oteli tabelsası sallanır göz imgesi görünür o da tabela gibi zincirlerinde sallanmaktadır.Gıcırdayan kapıyı acar yetiskin halleridir esra arkası donuk tezgahın oradadır Ayna oyununu dokuma tezgâhının başında halı dokuma planı ve senelerce birbirlerini aradıklarını ve beklediklerini birbirlerine söylemeleri sevişmeleri sonrası mavi fonlu bir aydınlatmada gün agarmışken sabah aynı yatakta oldukları esnada Esra elindeki ayna ile kendilerine baktığında ilk defa ikisini de aynı aynada görmektedir fakat bu sırada Esra uyanık Kerem uyur haldedir. Esra’nın daha önce anlattığı gibi hedeflenen bu idi ikisini de aynı aynada görmek . Oda renkeri beyaza dönmüş sabah olmuştur. Düş bitmiştir sabah uyanan Kerem yanında Esra’yı bulamaz. Esra diye seslenir. Mavi odada boş tahta bir beşik ve şömine vardır kapı gıcırtısı duyulur Kerem Odayı açıp baktığında. Rüyalar da Kavur’un filmlerinde kullandığı bir anlatım dili Anayurt Oteli’nin ilgili sekanslarını hatırlattı bana bir an..Bu arada Gizli Yüz gibi mistik unsurlar da hayli hissettiriyor filmed kendisini. Tabi ben bu anlatımlarda ara sıra yine Puslu kıtalar atlası’na gidip geldm yine. Rüya icinde rüya , rüyalar gerçek gerçekler rüya diye diye. Duvarda fotograflar bakar bir süre sonra da beşikteki bebeği sallarken görür kendini demekki rüya bitmemiştir .Zamanlar içiçe geçmiştir. Dokuma tezgahının icinden geçer yeniden . 
Mavi pencere ve ışıklandırmaları Anayurt Oteli'nde de gördüğüm sekanslar gelir gider bir yandan zihnimden olan biteni izlerken. 


Saat kulesinde Agah bey ile birlikte görünür sonraki sekansta. Çan çalar 5 kere.Agah bey , saat tamir etmenin ücretini takdim eder Kerem' e "konuştugumuz gibi" diyeek .Kerem hic bir sey konuşmadık der. Para ile birlikte içinde sabah 9:00 a tren bileti de vardır. Bir daha geri döönmemesi tavsiye edilmiştir Kerem’e agah bey tarafından .Parayı biletle birlikte alan Kerem saat kulesinden uzaklasırken Agah bey oh kurutuluyoruz havasında bir keyif cigarasına sarılır arkasından. Saati teslim ettim ve gidiyorum artık der kendi kendine elinde bu sefer sadece tek bir çanta vardır bond benzeri çantası. Bu seslendirmenin odadan yazılan günce tutulması esnasında oluruz bir sonraki planda.odada “işim bittiği icin değil zorunlu oldugum için gidiyorum der. O’na hayallerimi süsleyen kadın oldugunu onu sevdiğimi soyleyemeden gidiyrum der iç konusmasında guncesine bunları yazarken .Bu korkaklık mı bilmiyorum der...Ve sağ elini kullanmaktadır. Kapı açılınca kafasını arkaya doner. Oda hizmetlisi fincanda kahve getirir. Otelin son müşterisi sizdiniz ben de yarın koye gidiyorum der.Kendi zarftaki parasını kadına verir. Merhametli hali bir kez daha izlenir Kerem’in. Çan 5 kere daha çalar. Kerem'in güncesini yazarken iç konuşmaları Anayurt Oteli 'nde Zebercet'in iç konuşmalarını ,Gizli Yüz'de fotografçının iç konuşmalarını yüzleşmelerini anımsatır. Bu anlar ana karakterlele yani Kerem, ya da Zebercet ya da Fotografçı ile   duygudaşlık yakalnamasına en elverişli noktalardır aslında 



Düğüm Çözülüyor 

Filmin sonraki sekansında tabaklar ve ahçı onluklu bir adam görüntüsü ile açılır plan. Mutfakta sol köşede göz şekli sembol görünmektedir tabelada. Mutfagın ismi yazmaktadır orada . “saaati iyi yapmışsın usta çok güzel çalıyor zamanımıza kavuştuk” sözleri çok tatlı gelir kulağa . İşini tamamlayarak kasabadan ayrılmak üzere olan Kerem, lokantada yemek yerken lavaboya gittiği bir esnada önce lavabonun aynasında kendi yüzüne biraz uzunca süre bakakalır ,kalktığı masaya döndüğünde bırakılmış bir paket bulur. Paketi açtığında içinden kırmızı bir kaşkol çıkar ve sokakta gördüğü Esra kendisini takip etmesini ister. Daha önce de göle kadar takip etiği lokantayı hatırlarız hemen bu sekansta . Zira kahve soyleyip kahesini içmeden çıkmıştı o lokantadan .Esra, göle doğru gitmektedir. Daha önce de öyle olmuştu esra göle doğru gitmişti. Kerem’in üzerinde, kasabaya ilk geldiği gün gölde cesedini gördüğünü beyan ettiği adamın gömleğinin aynısı ve ve kırmızı atkı vardır. Ahali dua okumaktadırlar sokakta cenaze merasimi gibi. Ormanın içinde kerem alnını tutar daha önce yara aldığı yeri . kırmızı atkıyı boynuna takmıştır. Ormanın içinden geçer. Göle vardığında Esra’yı görür.Bu kez esra yı gözleyen bir başka kişi gorunmez Kerem’ e. Tüyler ürpertici güzel bir kurgudur bu . erem, Esra’yı bulmaya çalışırken Esra, Kerem’in karşısına agah beyin tüfeği ile çıkıp 2 el ateş ederek kalbinden vurur. Göle atılan kalp bir kolyeye neden şaşıralım ki şimdi . Düğüm çözülmüştür filmde. Kerem’in cansız bedenine sarılan Esra “ hep seni sevdim” der. Esra cesedi yok etmek icin olay mahalline Agâh Bey ve dilsiz yardımcısnı bir şekilde çağırmıştır.Keşke taş bağlasaydırk der Agah bey. Sonra da canlanacak değil ya der. Bu arada kayığa sert bir şekilde cesedi attığı icin de yardımcısına ahmak diye söyenir Agah bey.Kanımca burada bir cesede merhamet göstermek olarak değil de otomatik ayna nöronları devreye girmesinden kaynanana bir detay olsa gerek. ve Kerem’in cesedini kayığa bindirilip göle atılmıştır. Suyun aynasında Esra yeniden daha once gorundüğü gibi kendi yüzünü görür. Ya da o suya bakar biz onun yuzunu goruruz. Bu da bir aynna oyunudur zaten. 



Cinayet salt bir intikam cinayeti Kerem ‘de salt bir intikamının kurbanı değil aslında . Bir anlamda tutsaklık hissi ile kıpırdayamaz olma halinin çarresizliğinden kaynaklanan , terkedilmenin terkedilme korkusunun ateşlediği cinnetle karışık bir haldir Esra’nın hali.Öte yandan aynı zamanda bir intikam cinaetidir Esra akrep tabiatı ile geçmişin de intikamını alarak Kerem’in yokluğunun acısını çekse de bu intikamdan haz duyabilir 


Filmin son sekansında mademki ölüm bir yolculuktan dierine geçmek bir hayattan ötekine geçmek Kerem’in ölümü sonrası gücesine lanetlenmiş biriyim ben bir boşlukta sallıyrum desine de şaşırmamalıyız bu sonsuz tekerrürler sarmalında .Boşuna mı Tekerrür sokak demişlerki .. araftadır Kerem ne orada ne burada . ne karanlıkta ne aydınlıkta. Bu nedenle yaşadıklarıyla beraber anıları ve güncesi tekrar tekrar yazılıp silinmektedir. Geçmiş ve şimdi içrek hale gelmiştir .Ben bu filmde kerem’in durumuna bir isim verdim . MOBIUS şeridi. Hem içeridesindir hem de dışarıda. Yani anlatımlarımın başında belirttiğim ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi “‘Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında’” 


kerem'in zaman konusuna dair söylediklerinin ardından ölüme dair söylediklerne dair  hiçbirini bilmiyor olmasına hafızada yer eden son  kapanış sözleri şöyledir tren seyahatinde ." Ama bildiğim tek şey duyguların ölmediğidir .Duygularımın hiç ölmediği der.Film Esra'nın dokuma tezgahındaki görüntüsüyle sona erer. 

Bütün bu anlatımların yanısıra olay örgüsünün tamamı düşünüldüğünde filmin bana düşündürdüğü “ akrep” sözcüğünün diğer anlamı ile gelişen bir başka hikaye daha oldu . Akrep.. Akrep ile Kurbağa’nın hikayesi ... Akrep malum suda yüzemez ve hikaye bu ya nehrin öte yakasına geçmek zorunda kalır ve kurbağayı görür. Akrebin kendisine yanaştırığınıfark eder etmez kurbağa korkudan suya atlayıp uzaklaşırken . Akrep ve talepkar aynı zamanda kendisini acındırarak : “Kurbağa kardeş; beni sırtında karşıya .. geçirir misin “ der. Kurbağa olmaz sen beni sokarsan deyince . Hiç Olur mu öyle şey ?” der akrep. “O takdirde ben de suda batarım ve boğularak ölürüm”..Kurbağa peki der sırtını alır akrebi fakat yolun yarısında akrep onu sokmuştur ve durumu gidrek kötüleşmiştir.Neden yaptın , bana beni sokmayacağına söz vermiştin der. Akrep cevap verir. Bu benim tabiatım. 

Bu aşkı öyle ya da böyle sırtına alan gezgin Kerem , gider Esra’nın peşisira ve Esra’nın tabiatı akreptir. Bir sevişme sırasında dahi can yakıp Kerem’in dudağını öpüşürken kanatması ve canını yakması kan dokmesi ile Kerem’in canına kıyması kanını akıtması aynı duygu durumunun yumağı ve Esra’nın tabiatıdır. 


Filmi izlerken snunda Can Bonomo’nun seslendirdiği ...meczup klibinin guguklu satle açıldığı ve şarkının sözlerinde “ sona gidermiş her an “ dediği bölümü ve Kerem’in bir anlamda “meczup” oldugunu düşündüm...“Dermiş hep aşklar yalanKorkmam oyunlarından.Sona gidermiş her an.Gitme ey meczup uyan sözlerini düşünüyorum . 


Bu arada filmde bir an suda Kerem’in cesedini, Puslu Kıtalar Atlası romanınının filmini çekmiş olsaydı Kavur orada bahsi geçen içinde sulara bırakılmış cesetlerde yapılan incelemeler konusu onun bir sonraki film örgüsüne ve kurgusuna nasıl yansırdı diye düşünemeden edemedim. 



H.Çiğdem YORGANCIOĞLU 

ISTANBUL 23 HAZIRAN 2020 

Coronormal Sürecinde akrebin yolculuğunda Tesadüfler Güncesi 

“ 












http://www.yapi.com.tr/etkinlikler/1-antakya-bienali_30129.html




  Sürdürülebilir Kurumsal Sağlıklı Yaşam Programları  Ve   H.CIGDEM YORGANCIOGLU MIM CHI DANCE DRAMA THEATRE YENİ NESİL MENTAL- BEDENS...